Skip to main content

Kitap okumak, kitap okuyor olmak ya da kitapları sevmek. Kimine göre bir tutkulu bir yaşam biçimi, kimine göre entellik kimine göre ise işkence. Her insanda uyandırdığı duygular farklı. Yaşadığımız bu çağda zaten bir külfet. Yıl olmuş 2015 tüketim toplumunun dibine vurmuşuz, insanlık çok eskilerde bir mazide bize bakıyor, bizlerde ellerimizde multi zeki cihazlarla arkadaşımızın “selfisine” bakıyoruz. Her şeyi biliyor, her şeyden haberdar oluyoruz. İletişim içindeyiz 7/24. Bir de işlerimiz var, dünyayı kurtardığımız. Her mailde gelen aciller, beyler, bayanlar, dallar budaklar bir şeyler… “O kadar yoğunum ki inan görmedim canım” O kadar yoğunuz ki o kadar olur hani. Bu kadar şeyin arasında ne kitabı canım sende!

Bir gidiniz eğer böyle düşünüyorsanız. Evet, biraz kaba oldu biliyorum ama öyle. Yapacak bir şey yok. Bu hale gelen insanlara benim söyleyecek tek sözüm bu. O kadar sığ bir düşünce yapısına sahip bir mantık ki bu üzerine ne konuşmaya, ne de yazmaya gerek var. O yüzden bu kısmı geçiyorum. Bu tip insanlara hayatlarında başarılar diliyor, kariyerlerine kariyer eklemelerini, en büyük terfileri almalarını temenni ediyorum. Aman zaman kaybetmeyin bir şeyler yapın hemen. Mail atın mesela. Ama gece yarısından sonra, cc de patron, yönetici gibi bir şeyler olsun tamam mı? Hadi kolay gelsin.

Bir diğer insan modeline geçelim. Bu insan modeli de hem okumayan hem de okuyanı engelleyen daha doğrusu eleştiren insan modeli. Bu öyle bir modeldir ki kompleks mi desem ego patlaması mı desem geri zekalılık mı desem, ne desem bulamadığım insan modeli. Bunu bir örnekle açıklamak isterim. Bloğumda bir süredir (Ocak 2015) her ay okuduklarımı paylaşıyorum. Birçok sitede görmüşsünüzdür bunu. Bu kervana bende dâhil oldum ve yazmaya başladım. Fena değildim açıkçası, bir kaç ay çok iyi sonra biraz düşüş yaşadım. Geçen ay yani Ağustos’da 17 kitap okumuşum. Şimdi 17 kitap gayet normal bir rakam. Kaldı ki bu kitapların 6 tanesi çizgi roman, 4 tanesi de 100 sayfalık kitap. Yani demek istediğim çok zaman alacak bir sayı değil. Ama ben her ay kendimi geliştirmeye ve daha fazla okumaya çalışarak, bu sayıyı arttırmaya çalışıyorum. Örneğin bu ayki hedefim 26 kitaptı ama olmadı. Bana göre gayet normal olan bu rakam, ismini ve maili vermeyen birilerine göre çok fazla gelmiş ve beni yalan söylemekle suçlamış, bir ay içinde bu kadar kitap okumanın imkânsız olduğunu söylemiş. İşin komik tarafı çevremden de birkaç kişiden bu kadar olmasa da benzer tepkiler aldım.

Konuya sorularla devam edecek olursak;

1 – Neden böyle bir yalan söyleyeyim? Fazla kitap okuyana madalya mı var? Hem de bizim ülkemizde?

2 – Neden bunu sorup, tartışıp, bunu nasıl yaptığımı öğrenmek yerine suçlayıp, kaçma yolu seçiliyor? Elimize ne geçiyor?

3 – Bu imkânsız tespitini neye göre ve kime göre verdiniz? Mesela size göre bir insan bir ay içinde kaç kitap okur?

4 – Her insanın kitap okuması aynı mıdır? A ile B kişisi aynı dakikada aynı sayıda sayfa bitirebilir mi? Kitabın öenmi yok mu? Kişinin önemi yok mu?

5 – Bu tip düşünceler için psikoloğa gitmeyi hiç düşündünüz mü?

Ülkemizde her gün bir olay olur, insanlar her gün defalarca kez ölür. Her gün kötü haber alınır ama bir gün olsun neden, niye bu olamaz, bu imkânsız demez. Ama iyi bir şeyler yapmaya çalışan birine, kendini geliştiren birine ya da insanlar için bir şeyler yapmaya çalışan bir kimse için eleştiriden ziyade yargılama, suçlama ve karalama yapılır… İşte bizim ülkemiz. Çok ama çok üzücü fakat bu bizim kocaman bir gerçeğimiz. Kendi halinde olmaya bile izin vermeyen toplumumuz sürekli olarak bir şeyleri ya da birilerini yargılamak, onların keyfini kaçırmak ve yaptıkları işten de soğutmak için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü kendileri mutsuz, kendileri yapamıyorlar. Yapanlarında yapabiliyor olması rahatsız ediyor, bu sebeple onlara karşı tacize geçiyorlar. Peki, bu tip çok mu dönüş aldım? Aslında hayır. Peki, neden yazıyorsun bunu? Çünkü hem bu tiplerden bahsedip, insanların hevesleri kırılmasın ve tipleri hiçbir şekilde kaile almayın demek için hem de kitap okuyacak zamanın olduğunu insanlara göstermek için yazıyorum.

İşin yurt dışı ayağına hiç değinmiyorum farkındaysanız. O kısma girersem hepten kötü bir tablo çıkacak ortaya. O yüzden o kısma hiç ama hiç girmiyorum. Sadece şunu söylemek isterim. Goodreads‘de bir yıl içinde okumayı planladığım kitap sayısı 200. Bu sayı çevremdekilere göre çok büyük bir rakam. Herkes sen ne yaptın imkânsız o vs. klasik lafları sarf ederken, yurtdışında bir kaç Goodreads arkadaşım ve arkadaşlarımın arkadaşı 400, 600 gibi rakamlar yazmışlar. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Zaman var demek kolay bu zaman nerde var diyebilirsiniz. Diyin buyrun. Dediğinizi varsayıyorum ve açıklıyorum.

Zaman Sorunu
En fazla harcanan zaman işe giderken ki zamandır. Araba kullanırken olmuyor tabi. Ama metro ve vapur biçilmiş kaftan. Otobüslerde okuyamayanlardanım ne yazık ki. Ama metro ve vapur zamanlarını en iyi şekilde değerlendiriyorum. Metro ile harcanan zaman gidiş dönüş en az 45 dakika. Vapur ile harcanan zamanda hemen hemen aynı hatta bazen geçiyor ona da 45 dakika diyelim etti size 90 dakika. Yürürken okuma yeteneği üzerinde de oldukça geliştirdim kendimi ama onu ayrı bir yazıda size anlatacağım. Oldukça iyi pratikler öğrendim. Okurken yürümek ve çevrenizi algılamak aynı anda üç işi yapabilmenizi sağlıyor. Neyse dediğim gibi bu ayrı bir yazının konusu 🙂

Peki, bu 90 dakika mı sadece zaman? Tabi ki hayır, bu sadece işe gidip gelirken bir günde geçen minimum süre. Mesai günleri 5 gün x 90 = 450 dakika yani 7.5 saat burdan kazandık. Akşamları da bir saat ayırabilirseniz eğer 5 saatte ordan gelir etti size 12.5 saat. Gelelim haftasonuna. Haftasonları herkes çıldırmış gibi dışarı atar kendini. Ben genelde bu çılgınlığa uymuyor, vaktimi evde ya da huzur bulabileceğim bir yerde geçiriyorum. Bazı hafta sonları 6-7 saat okuduğumu bilirim. Fakat bunu normal biri için hesaplıyoruz. Haftasonuda ikişer saat ayırdık diyelim 4 saatte ordan toplamda 16.5 saat etti.

Okuma Testi
Kitap okuma hızımı kendi kendime yaptığım bazı testlerle test ettikten sonra, işin biraz daha teknik kısmına girerek, kabul görmüş testlerle devam ettim. Tabi ki bu testi yaptığım sıra gözlerimin yorgun olması, ekran başında olmam, asla normal kitap gibi olmaması gibi etkenleri hesaba katmadım.

Bu sonuca göre;
1 dakika içerisinde 357 kelime okuyabiliyorum.
Okuduğum bu metini anlama oranım ise %40 Hiç ilgilenmediğim ya da öğrenmek istemediğim bir konu olduğu için sanırım. Daha ilgili olduğum bir konuda ise bu oran %90 lara kadar çıkıyor. 1 dakika içerisinde okuma hızım artmasına rağmen. Çünkü okurken içer gibi, çok sevdiğim bir yemeği yer gibi okuyorum. İşte bu yüzden hem okuma hızım artıyor hem de anlamam artıyor. Çevreden ve tüm dış etkenlerden en iyi şekilde izole olduğum durumlarda oluyor tabi bu.

Teste dönecek olursak. Bu teste göre ben Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı (552 sayfa) adlı kitabını 7 saatte okuyabiliyorum. Bu da demek oluyor ki yirmişer dakikalık 21 vapur seyahati ile kitap bitmiş oluyor. Vapur ile git gel yaptığımızı düşünürsek 10,5 sefer ile kitap bitmiş oluyor. Bu sadece vapur metroyu da eklersek bu daha da düşüyor.

Bu hızımla yani isteksiz okuma hızımla, Franz Kafka’nın Dava (215 sayfa) adlı kitabını 3 saatten az bir zamanda okuyabiliyorum. İşe gidip gelme süresi ile hesaplayacak olursak; yirmişer dakikalık 9 vapur seferinde kitap bitmiş oluyor. Metro ile birlikte ise sadece 4 seferde. Yani 4 metro 4 vapur seyahati gibi düşünebilirsiniz.

Dediğim gibi bu isteksiz olduğum zamanki çıkan sonuçlar. Çok merak ettiğim ve akıcı ilerleyen bir eserde bu rakamlar değişecektir. Ben her zaman kötüsünü düşünerek hareket etmek isterim. O zaman iyi daha bir iyi oluyor…

Zaman sorunu paragrafında ki 16.5 saati hatırladınız mı? Bir hafta içinde okumaya ayırabileceğimiz zaman. Bu süre içinde Kafka’nın Dava’sı gibi 5 kitap okuyabiliyorum, üstüne de 1.5 saatlik bir zamanım kalıyor. Haftada 5 kitaptan ayda 20 kitap okunabiliyormuş demek ki. 20 kitabı boş verelim. İnce hesap yapmış olalım, yanlış hesaplamış olayım, sizin o kadar zamanınız olmayıversin, ne biliyim sizin evde başka işleriniz olsun, bu sürenin yarısı kadar olsun her şey yani ayda 10 kitap. Hadi bunu da geçelim. Durum çok daha kötü olsun. Çeyreği bir zaman ayırmış olalım, ben bu hesapla tamamen saçmalıyor olayım, kökü dibinden yanlış bir hesap olmuş olsun, o kadar aptalım ki ben her şeyiyle yanlış bir hesap yapmış olayım ve elimizde kalan zaman yine 5 kitaba yetecek bir süre…

Konunun ve yazımın özü şu arkadaşlar, kitap okumak dediğimiz eylem, aslına bakarsanız çok da zaman alan bir şey değil. Kendinize sürekli bahaneler bulmaktan vazgeçin. Sizin gibi bahane bulanlar tarafından “Ay evet canım çok haklısın bende öyle bende hiç zaman ayıramıyorum…” şeklinde karşılanıyor olabilirsiniz ama kafası çalışan bir insan tarafından bazen komik bazen de yalancı olarak görülüyorsunuz. Sevdiğiniz bir tarzı yakaladığınızda emin olun içer gibi, nefes alır gibi hızlı bir şekilde kitap okumaya başlayacaksınız. İşler çok yoğun kendime zaman ayıramıyorum da demeyin. Madem ayıramıyorsunuz o zaman başka iş bulun. Çünkü bu hayat sizin ve bir daha gelmeyeceksiniz. Zaman ayırmalısınız kendinize. Zaman ayıramıyorum bir bahane olamaz ayırmalısınız çünkü. Eminim bilmem ne ağanın bilmem ne dizisine zaman ayırabilirsiniz ya da bilmem nerde bilmem ne barında zıplamaya. İnsanların müsait zamanları kendi istediklerine daha doğrusu çok istediklerine göre şekilleniyor. Geri kalanlar ise bahane ya da yalan.

Peki, illa okumak zorunda mısınız? Tabi ki hayır okumayabilirsiniz bu sizin kararınız elbette. Ama şunu söylemeliyim kararı bu olanlar için; neler kaçırıyorsunuz bir bilseniz…

Bu arada kitap okuyan her insana entel diye hitap etmeyin bu kimine hakaret gibi gelebiliyor. Yapmayın bunu. İnsanlara isim ya da sıfat takma, ilkokulda kaldı bu zamanda insanları anlayarak, tanıyarak onları değerlendirme zamanı. Uzaktan bakıp, yargıyı koyup devam etmek değil. Bu yolu seçiyorsanız uzaktan baktığınız gibi uzakta da kalınız.

Hepinize bol okumalı günler diliyorum.

Kitap Okumak

11 Comments

  • Ayşe dedi ki:

    Merhaba, umarım benden başka sahte email ile size mesaj gönderen birileri daha vardır 🙂 çünkü ben sizin yalan söylediğinizi ya da abarttığınızı düşünmedim. Çalışan ve geliştirici olan biri için bu kadar zaman ayırabilmenin takdir edilesi olduğunu düşününce…takdirdi yani.neyse mesajlar rahatsız edici olabiliyordur anlaşılmayınca filan, yazı dili..benim mesajımdan bu tür bir şey anlaşılmışsa afedersiniz..ben haftada en fazla 2 kitap okuyabiliyorum ama okuyorum. Sizin kadar hızlı sindirebilip, yeni bir hikayeye geçebilmem için daha zamana ihtiyacım var demekki. İyi okumalar

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      En azından biri ortaya çıkmış oldu isimsizlerin kaldı bir tane daha 🙂 Yok hayır size özel değil aslında bu genel bir yazı. Sizin yazınızı unutmuşum yorumlardan mı atmıştınız mail mi hatırlayamadım ama dediğim gibi bu maksatla değildi inanın. İnsanların herkesi kendisi gibi görmesi ile alakalı yazıydı. Ben yapamıyorum o nasıl yapabilir? Kesin yalan dolan şeklinde bir yaklaşım sergileyen insanlar için. Tabi birde zaman ayıramıyorum diyenler için biraz teknik bilgilendirme yapmak istedim. Genel yaklaşım hep bu şekilde olduğundan, gittikçe klişeleşiyor ve ne yazık ki insanlar artık kitap okumak için geniş bir zaman ayrılması gerektiğini düşünüyorlar. Bu şekilde ilerlendiğinde artık kafalarda kitap = çok zaman şeklinde bir kanı oluşacak. Tabi bu çocuklara da bulaşacak. Zaten okumayan bir toplum olan bizler, hepten okumayan bir millet olacağız. Elbette bu birkaç yazı ile ya da birkaç insanın uğraşı ile çözülmez biliyorum ama en azından hem kendim ile ilgili olan kısma bir cevap veriyor, hem de kendi içimde kendi kendimi rahatlatıyorum doğru bir şeye parmak bastığımı göstererek.
      Sizlere de iyi okumalar.

  • Ayşe dedi ki:

    Sevindim, yorumunuzu bekliyordum. Sanırım gençler konusunda biraz daha umutluyum, bizim lise,üniversite yıllarımıza göre daha fazla imkana sahipler ve okudukları her şeyden mutlaka anlık faydalar beklemiyorlar. Sizin hem okuma alışkanlığınız hem de bloglarınıza düzenli zaman ayırabilmeniz verimli çalışma alışkanlığınızın, konsantre güçlüğü çekmiyor oluşunuzun sonucu zaten. Bu hem mizaç meselesi hem de erken yaşlardaki eğitimin etkisi. Herkes çok yapmak istiyor bunları aslında, çok okumak çok yazmak…heveslenip kitaplara sarılıyoruz,yarım kalan kitaplarını kütüphanenin 1 rafından taşıyor, bir sürü 3 yazıdan ibaret blog bulabilriz, internet gitgide niteliksiz, ticari amaçlardan ibaret bir yer haline geliyor. Onun için sizin özel alanınıza girip, rahatsız ettiğimi düşünmüştüm, üzülmüştüm. Burası ve diğer bloglarınızda son derece doğal ve gerçek. Kişisel mail kullanmamakta bununla ilgili yine, okuyucu tarafındayım,merak uyandıran sizin ürettikleriniz. Kişiselleştirmek, belki burayı funclub havasında bir yere çevirmek gibi bir durum olmasındır niyet…seyahat tercihlerinize pek uygun değil gibi ama Bodrum tarafına gelirseniz kişiselleştirme pahasına bir kahve molanızı paylaşmak isteyebilirim:)

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      Evet dediğiniz gibi umutlu olunabilir fakat çabuk vazgeçiyorlar. Dediğiniz gibi birkaç yazılık bir çok blog var internette. Bir hevesle başlanıp, sonrasında vazgeçiyorlar. Çok hızlı tüketiliyor herşey. Bizim zamanımızda tüketilecek şey çok azdı belki de bu sebeple bu haldeyiz. İnsanlar bu halde olduklarından, bunu yapabilen daha doğrusu bunu bir şova ya da hırsa dönüştürmeden, gayet normal olarak yapabilen birine eleştirel yaklaşıyorlar. Dediğim gibi insanların herkesi kendisi gibi görmesi en büyük neden buna. Bir diğer etken ise yapılan işi sevmek ve gerçekten isteyerek severek yapmak. Bence bu en ama en önemli kısım. Dershanede eğitmenlik yaptığım sıralarda bunu ilk derse girdiğimde söylerdim hep. Çünkü bir işi isteyerek ve severek yapıyorsanız eğer o kadar güzel şeyler çıkartabiliyorsunuz. Olması gerektiği için yapılan ya da zoraki yapılan her çalışma vasatın az biraz altında ya da az biraz üstünden daha fazla olamıyor ne yazık ki.
      Tabi ki gelmek isterim neden olmasın. Güzel teklifiniz için çok teşekkür ederim. Bizim ülkemizde çok güzel yerler var elbette gezilmesi ve görülmesi gereken. Her ne kadar Bodrum kocaman bir ticarethane gibi görünsede gözüme yine de güzel yerleri var biliyorum. Tercihlerim hep yurtdışı gibi oldu ama ülkemizden yerler yazmaya başlayacağım. Örneğin İzmir için bir yazı hazırladım fakat fanatik izmirli hemşehrilerim tarafından linç edilmekten korktuğum için biraz daha ılımlı hale getirmeye, at gözlüğü ile bakarak yazmaya çalışacağım 🙂

  • Voltaire dedi ki:

    Abartmadan konuşacağım.Ben dakikada 673-858 kelime arası okuyabiliyorum.Bunun yanı sıra henüz bir lise öğrencisiyim.Bazen günde 3 tane kitap bitiriyorum lakin yıllardan beridir berdeva eden insanların,beni aforoz etme istekleri,kendimi geliştirdikçe katlanıyor.Erkek olduğum için hemcinslerim tarafından pek çok kez dışlandım.Ben futbol,basketbol,voleybol yahut başka grupca yapılan sporları yapmıyorum ve ilgilenmiyorum diye adımı eşcinsele çıkardılar.Şey pek umrumda değil,esas canımı sıkan hadise karşıcins…İronik fakat beni aralarına alıp sohbet etmek isteyenlerde onlar.Bilmiyorum ancak 16 yaşımda olmama rağmen bütün dünya klasiklerini okudum,zannım bu yönde insanlar beni übermensch -özellikle karşı cins- olarak görüyorlar ve kendi içlerinde yarattıkları ve yine kendi içlerinde görecelilik gösteren sürü psikolojisini bana da aksettirmeye çalışıyorlar.Bunun henüz geçtiğimiz günlerde büyük yankılanmalarını yaşadım.Sırf kendi aralarında -Kızlar ve erkekler- kavga ettiklerinden dolayı disiplinin yolunu tutmuşlar.Sorun ne diyeceğinizden eminim…O saçma sapan olayın sorumlusu ilan edildim,niçin ? Çünkü megalomanyak sevgili -Erkek olan- beni kıskanmış.Düşüne biliyor musunuz ? Elleri cebinde 16 sındaki -10. sınıfa gidiyoruz her ikimizde- küçük serseri alakadar bile olmadığım bir olay için beni dövdürtebiliyor.Kendimi savunacak kapasiteye sahibim fakat zengin insanların -16 yaşında olsa bile- istediklerini yapıp bundan sağ kurtulmamalarını istiyorum.Ve biliyor musunuz psikolog bana intahara meyilli olduğumu söylemekte.Komik ama yanlış.Yanlış ama bir nebze doğru..Çünkü kitap okudukça, yapılan muhabbetler bana daha da bayağı gelmeye başladı.Sadece basit insancıklar.Ve bu insancıkların arasında ölümüm gerçekleşeceğinden belki de ikimiz de kendimizi bu denli geliştirerek hata yapıyoruzdur he ? İdeoloji çatışmalarının içlerine girmekten başka bir mutluluğum kalmadı çünkü.Ve okuduğum kitaplarda o denli basit ve uydurma gelmeye başladı…Yani hayatın bir anlamı kalmamaya başladı.Cehennem korkusundan başka.

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      Bahsettiğin yaşlarda insanlarla ilişkiler çok daha zor olabiliyor haklısın. Çünkü kendini soyutlayamıyorsun, kendine ait bir hayat kuramıyorsun ve bir şekilde bir arada olmak zorundasın. Ama bu ileride değişecek emin ol. Kendin gibi düşünen ya da senin fikirlerine, yaşam tarzına saygı gösteren kimseler ile bir yaşam sürebileceksin. Bahsettiğin zamanlar gerçekten zor tahmin edebiliyorum. Hele ki ülkemizin ergenleri arasında. Ama o zamanlar geçip bittikten sonra şu an selam bile vermek istemeyeceğin bir çok insanla oturup sohbet edebilecek kıvama geleceksin. Sürekli bir şeyler yapıştırırlar ona da çok takılmamak lazım. Dış görünüşe göre sürekli ve çok hızlı yargılama yapan bir toplumdayız. Tek bir hareket ile eşcinsel, en ufak bir durumda asosyal, bir hal durumda aptal olabilirsin. Sanki bunlar çok kötü şeylermiş gibi hareket ederler. Bundan asla vazgeçmezler sürekli olarak önyargıları önlerinde saldıracak birilerini ararlar. Dayak olayı evet biraz can sıkıcı hatta bazen onur kırıcı olabilir ama inan o an onunda hiçbir anlamı yok. İlkokula başladığım andan, lise öğrenim başına kadar dayak yemiş biri olarak söylüyorum. Sen haklısın diyip, çekilmeyi öğrenmek lazım o zamanlarda. Sineklerin Tanrısı’nda ki çocukları hatırla herşeyi yapabilen şeytanlardan farkları yoktu değil mi? Çocukken, gençken herşeyi yapabilir insanlar. En tehlikeli zamanları en az hasarla atlatabilmeyi öğrenmek lazım. Bunu çok rahat başarabileceğini düşünüyorum. Her kötü anda bir karakteri aklına getir ve ona bürün. O ol o an geldiğinde. Herşey bittiğinde evine dönerken yüzünde güzel bir gülümseme olacak inan bana 🙂
      Hayatın anlamı kısmına gelince, orda biraz dur. Daha çok erken bu karar için. Yaşam sandığımızdan çok daha güzel. İntihar mı? Çözümden çok uzak bir kaybediş şu an senin için. Aslında herkes için.
      Umarım doğru bir anlatım yapabilmişimdir.

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      Bahsettiğin yaşlarda insanlarla ilişkiler çok daha zor olabiliyor haklısın. Çünkü kendini soyutlayamıyorsun, kendine ait bir hayat kuramıyorsun ve bir şekilde bir arada olmak zorundasın. Ama bu ileride değişecek emin ol. Kendin gibi düşünen ya da senin fikirlerine, yaşam tarzına saygı gösteren kimseler ile bir yaşam sürebileceksin. Bahsettiğin zamanlar gerçekten zor tahmin edebiliyorum. Hele ki ülkemizin ergenleri arasında. Ama o zamanlar geçip bittikten sonra şu an selam bile vermek istemeyeceğin bir çok insanla oturup sohbet edebilecek kıvama geleceksin. Sürekli bir şeyler yapıştırırlar ona da çok takılmamak lazım. Dış görünüşe göre sürekli ve çok hızlı yargılama yapan bir toplumdayız. Tek bir hareket ile eşcinsel, en ufak bir durumda asosyal, bir hal durumda aptal olabilirsin. Sanki bunlar çok kötü şeylermiş gibi hareket ederler. Bundan asla vazgeçmezler sürekli olarak önyargıları önlerinde saldıracak birilerini ararlar. Dayak olayı evet biraz can sıkıcı hatta bazen onur kırıcı olabilir ama inan o an onunda hiçbir anlamı yok. İlkokula başladığım andan, lise öğrenim başına kadar dayak yemiş biri olarak söylüyorum. Sen haklısın diyip, çekilmeyi öğrenmek lazım o zamanlarda. Sineklerin Tanrısı’nda ki çocukları hatırla herşeyi yapabilen şeytanlardan farkları yoktu değil mi? Çocukken, gençken herşeyi yapabilir insanlar. En tehlikeli zamanları en az hasarla atlatabilmeyi öğrenmek lazım. Bunu çok rahat başarabileceğini düşünüyorum. Her kötü anda bir karakteri aklına getir ve ona bürün. O ol o an geldiğinde. Herşey bittiğinde evine dönerken yüzünde güzel bir gülümseme olacak inan bana 🙂
      Hayatın anlamı kısmına gelince, orda biraz dur. Daha çok erken bu karar için. Yaşam sandığımızdan çok daha güzel. İntihar mı? Çözümden çok uzak bir kaybediş şu an senin için. Aslında herkes için.
      Umarım doğru bir anlatım yapabilmişimdir.

  • Voltaire dedi ki:

    Yanlış anlamışsınız beni.İntihara meyilli olduğum söylenmekte.Gerçek anlamda intihar girişimim yok ve olmamalıdır.Sorguladığım şey şu,madem kitap okudukça farklı hayatlar yaşıyoruz o zaman bizler tek kişi değiliz değil mi ? Bir şekilde beynimizin içinde ki oluşumsal süreçte doldurmamız gereken boşlukları o karakterler ile doldurmuyor muyduk ? Frued’un dediği gibi biz de kişisel arzularımızı onlar sayesinde yaşamıyor muyduk ? Ben piyerin başka ülkeden gelip bambaşka yaşamlara adapte olma çabasında durumumdan bir örnek görmekteyim mesela.Yahut rodion yaşlı bir kadını öldürdüğü zaman o aslında bizim ona yapmasını söylediğimiz -en azından yapmak istediğimiz- şeyi yapmadı mı ? O zaman bu kadar kitap okudukça hayatta farklı olan bir çok durumla karşılaşmıyor muyuz ? O zaman kitap okumak hayatı heyecansız bir hale getirmiyor mu ? Gençliğin verdiği hazları daha az heyecan alarak yapmıyoruz mu ? Gerçekçi olursak eğer kitaplar bizi olabilecek en tatlı şekilde öldürmekte.Düşünsenize açıp arkadi ile bazarovun babaları ile aralarında ki kuşaksal farklar mı sizi bir şeyleri deneyimlemenin heyecanına sokuyor yoksa arkadaş grubu ile yapılan kız muhabbeti mi ? Yahut daha açıklayıcı olursam sun tzu’nun öğretileri mi size daha çok şey öğretti yoksa kızlardan öğrendiğiniz dedikodular mı ? Nietzche (ilk yazmada başardım,evet kendimle gurur duyuyorum) nihilizmin ne olduğunu öğretmedi mi bize ? ya da biz felsefeyi sokratesin ta kendisinden öğrenmedik mi ? O zaman kitaplardan başka bir heyecan kalmamıştır benim için bu hayatta.Ben birisine aşık olma hazzını ve acısını goethe’den öğrendim.Başka hangi kız bana bunu yaşatabilir ki ? benimki bir intahar isteği değildir.Kitapların ellerinde ölme isteğidir.Bu arada bu gün deneyimlediğim öneriniz aklıma gelmeyecek şekilde güzel bir önerme oldu.Kendimi prens Mişkin gibi hayal etmek her şeyi bir nebze yumuşattı.Teşekkürler.

  • Serkan Mutlu Akbaş dedi ki:

    Ben okuyacağım kitapları, izleyeceğim filmleri ve tiyatro oyunlarını bir ay önceden programlıyorum. Yüzde 75 i yapsam başarılı görüyorum kendimi. Yapacaklarımızı programlarsak vakit ayırmak için daha fazla çabalayabiliyoruz.
    Ben de benzer bir tepkiyi programladığımdan dolayı alıyorum. Böyle okumanın zevk vermeyeceği, bir ödev gibi görüldüğü…
    İnsanlara sadece ‘1 hafta boyunca yaptığının şeyleri anlat’ dediğinizde, anlattıklarında ruha dokunan hiçbir şey olmuyor. Sohbet ettiğim , sevdiğim arkadaşlara açıklamalar yapıyorum bazılarını teşvik bile ediyorum okumaya. Ama diğer insanlara artık açıklama yapmak yoruyor. ‘Ben böyleyim işte’ deyip geçiyorum.

    Okuma teknikleri herkes için değişiklik gösteriyor. Hızlı okuma yaptığım kitaplarda var üzerine sürekli düşünüp saatlerimi harcadığım kitaplarda(Perec- Uyuyan Adam:) Özellikle belirttim. Okuyanlar anlayacaktır.) Bir de iş yerinde okuduğum, çantamda işe giderken okuduğum, evde okuduğum şeklinde 3 kitabı aynı anda okuyorum.
    Yürürken hiç denemedim. Yazınız varsa linkini paylaşırsanız sevinirim.

    Teşekkürler

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      Bende elimden geldiğince hedefler koymaya çalıştım ama olmadı ne yazık ki. Sanıyorum bana o zaman görev gibi geliyor ve yapmıyor veya yapamıyorum. O yüzden o an istediğime gidiyorum. Şu an güzel bir bilim kurgu okumak istiyorum diyorum ve gidip bakıyorum mesela.

      İnsanların bu konuda davranışları ile ilgili çok iyi bir özet yapmışsınız, katılıyorum size. Eskiden bunu çok önemsiyor ve anlatmaya çalışıyordum. Ama artık hiç umursayamıyorum. Çoğu zaman cevap vermek bile istemiyorum sadece gülümsüyorum. İnsanlar kendi yapamadıklarını kimsenin yapamayacağını düşünüyorlar. Daha fenası ise çoğu zaman size sanki yalan söylüyormuşsunuz gibi davranıyorlar. Böyle olduğu zaman gerektiği gibi karşılık vermek yerine kırmadan uzaklaşmak istiyorum. Çünkü biliyorum her halükarda sıkılan taraf ben olacağım. O yüzden insanlarla bu sohbetlere girmeye çalışmak belki de en doğrusu. Standart yaşamı bu kadar özümsemiş bünyelerin sandıklarından çok daha taraflı bir bakış açısı olduğunu gördüm ve eleştirdikleri herşeyin on mislini yaptıklarına tanık oldum çoğu kez. İş yerinden, arkadaş çevresine kadar çoğu incen bunu yapıyor, kırıyor, üzüyor ama umrunda bile değil. Neyse bu konu çok uzun ve yanlış anlaşılmaya çok müsait.

      Okuma tekniğim yok esasında yani belli bir rutinle değil de kitabın durumuna göre ilerliyorum. Bazen kitabı o kadar güzel yaşıyorum ki okuyor muyum içiyor muyum belli değil. Ama bazen bırakın yaşamayı, bir sayfa bile ızdıraplı bir hal alıyor. İşte o zaman yarım bırakmamak adına sadece okuyorum. Üzerinden hiç durmadan dümdüz okuyorum. Bende yolda okuma kitaı, evde okuma kitabı olarak ayırıyorum. Evde genelde iki ya da üç kitap oluyor ama genelde iki kitap oluyor biri roman diğeri ya sanat, tarih ya da çizgi roman. Yolda ise taşıması kolay ince bir kitap tercih ediyorum 150-200 sayfalık. Metroda yürürken denedim ve alıştım sorun olmuyor. Ama tabi hoşgörüsüz ve saygı yoksunu insanlardan sıyrılabilirseniz.

  • Alice dedi ki:

    öncelikli ş zamana kadar kitap okuma alışkanlığım yoktu 23 yaşındayım her okuduğum kitabı yarım bırakırdım sonuna gelmeden sıkılırdım ve edebiyat hocaların zorla aldırdığı lise türkçe hocaların aldırdığı ortaokul ilkokulda hep alıp yarım bırakırdım babam gazetelerden kuponlarla 2000 dönemleri başlarında verilen 100 temel eser almıştı o zamanlar bile ben ilkokula giderken kuponla çocuk kitabı serisi almıştı okudun mu okumadım taşınırken çocuk kitabı diye 23 yaşındayım 3 4 sene önce kütüphaneye bağışladım keşke bağışlamadan okusaydım diyorum şuan 2021 haziranda sınavdan sonra yazlıkta başladım okumaya o zamandan bu yana 6 ekimin şuan ve 18 kitap okumuşum 100 sayfalık 200 300 hatta 500 600 sayfalık kitaplarda var arada ben senede 20 30 40 diyenler gibi değil de senede 100 200 300 kitap okuyan biri olmak için uğraşıyorum geç mi oldu bilmiyorum arkadaşlardan uzaklaşıp kitaplara yaklaştıkça daha mutlu hisseder oldum bana soruyorlar kitap sana ne veriyor mutluluk sevinç hayal dost arkadaş bazen okudukça beynin ağrıyor ama diyorsun ki iyi ki okudum iyi ki değdi ama bir arkadaşınla geçirdiğin zamana bazen keşke gitmeseydim diyorsun kitaplarda öyle olmuyor kötü sıkıcı kitap olsa da yine de iyi ki değdi diyorsun çünkü sana sıkıcı bile olsa bir şey öğretiyor kitap

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.