Hepimiz güzel filmler izlemişizdir, birisinden duymuşuzdur, internette bir blogda denk gelmişizdir, sinemada denk gelmişizdir vs. Benim Warrior ile tanışmam yakın bir arkadaşım sayesinde oldu. 2011 yapımı bir film ve ben birkaç kez izledim ve halen izlememiş yada kaçırmış olan insanların olduğunu görüncede bu yazıyı yazmaya karar verdim. İşin tuhaf yanı filmin adına, afişine bakıp hareket eden biri olsaydım eğer bende böylesine mükemmel bir şöleni izleyememiş olacaktım. En sevdiğim insan tipi özelliklerinden biri olan, dış görünüşüne, kılığına göre işin yada nesnenin veya insanın hareket etmemektir ki bu özelliği kendimede almışım. İşte Warrior’da sözlük anlamı olarak, film afişine de bakarak klasik hollywood saçmalıkları gibi geliyor kulağa ama iş öyle değil çok şükür ki…
Aslında hikaye klasik Amerikan tarzı bir aile hikayesi… Ayyaş bir baba, kötü muamele gören ve hasta olan kaybedilmiş bir anne, bir kıza aşık olup herşeyden uzaklaşan ama aklı ailesinde olan bir abi ve tabi ki bir de ordu mensubu kızgın bir kahraman kardeş
Şimdi böyle anlatınca bana bile ben bu filmin nesini yazıyorum dedirtiyor. Evet izlemeden gerçektende bu psikolojiye girebilirsiniz. Konunun bu kadar basit olması ama oyunculukların ve hikayede küçük ayrıntıların inanılmaz etkili olması, kameramanın çekimlerinden, filmin müziklerini mükemmel bir şekilde götüren The National’a kadar herşey o kadar mükemmel ki işte bu hikayeyi değilde onların hikayesini içinizde hissederek yaşıyorsunuz. En sonunda ise inanılmaz gerçekçi bir kavga sahnesinde bu ailenin yıkıntı halinde ki bireylerini kafes dövüşünde izliyorsunuz. Zaten bu da size tokat gibi çarpıyor. Ama finalde ki About Today öyle bir zamanda başlıyor ki işte gözlerinizde ki yanmanın nedenini o an anlıyor ve tutmakta zorlanıyorsunuz, zorlanıyorsunuz çünkü gözyaşı göz bebeğinden ayrıldığında 40 derecelik bir sıcaklığa sahip… Dövüş sahnesinde bu tip bir duyguya kapılmanızı sağlayan bu yönetmene bu senaryoya ve en önemliside bu ekibe teşekkürü bir borç biliyorsunuz.
Yönetmenimiz Gavin O’Connor kendisi çok bilindik biri değil fakat bir Edward Norton ve Colin Farrel filmi olan Pride and Glory’nin yönetmeni. Her ne kadar iyi eleştirilere sahip olmasada iyi bir film denebilir. Başrollerde ise Batman Dark Knight Rises’da Batman’i kıran adamımız Bane’yi canlandıran Tom Hardy, Star Wars filminin Owen Lars’ı olan Joel Edgerton, ve filmdeki otel sahnesinde kulağında walkman elinde viski şişesiyle yaptığı oyunculukla ne kadar iyi olduğunu kanıtlayan Nick Nolte yer alıyor.
Film hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki ama ilk olarak izlemenizi tavsiye ediyorum.