Warrior’dan bahsettikten sonra es geçmememiz gereken bir nokta daha olduğunu farkettim, The National… Eğer filmi izlediyseniz zaten neden The National dediğimi anlamışsınızdır. Yok daha izlemediyseniz de izledikten sonra “evet kesinlikle!” diyeceksiniz. Sadece film ile alakalı gibi anlaşılmasın, grup Amerika’dan çıkan en iyi indie grupları arasında yer almayı hak eden bir grup.
Grubun 7 stüdyo albümü bulunuyor. Bu albümlerin hemen hemen hepsi iyi seviyesinin üstünde albümler. Parçalarda yoğun bir depresif hal var gibi görünsede geneline baktığımızda aslında durum böyle değil. İlk dinleyişte kulağımıza çarpan en önemli ayrıntı vokalde ki yorgun ve bıkmış tavır. Bu bir zaman sonra kulağımızda öyle bir yer ediniyor ki sanki bir arakadaşa ihtiyacın varmışda sana duymak istediklerini içten bir şekilde söylüyormuş gibi geliyor.
Grubu keşmetmeniz için hemen bir kaç link paylaşıyorum. Sonrasında yazılacak birçok şey çıkacaktır eminim.
Her ne kadar sonunu biraz abartılı gürültülü ve uzun tutulmuş bulsamda, grupla tanışmamın ardından kendilerine dahada fazla saygı duymamı sağlayan yerinde dinlenildiğinde derin etkiler bırakan parça…