Skip to main content

Birkaç hafta önce iş yerinden bir arkadaşım bizleri yani şirket çalışanlarını bir oyuna davet etti. Davet eden arkadaşım oyunculardan biri. Yani hem tiyatro oyunculuğu hem de yazılım sektörü. Bunun yanında bir de futbol merakı var ki bunu hiç anlamış değilim. Bir insan hem tiyatro hem futbol sevebilir miymiş? Evet, severmiş kanlı canlı örneği hemen hemen her gün karşımda. Pardon yanımda yan masada yani. Her neyse bu konuda elimden geldiğince ırkçı bir yaklaşım sergilememeye çalışıyorum. Ülkemizde farklı tatlarda yaşansa bile bunu bir spor olarak algılamaya çalışıyor ve yazıma devam ediyorum.

Oyun bahardan kalanları anlatıyor diye klasik bir giriş yapabilirdim. Ama yapmadım. Yapmış da olabilirim. Neyse aslında anlatılan tam olarak bu. Geriye ne kalmışsa tabi. Çok fazla detaya girip oyunu anlatmak istemiyorum. Gidip izlemenizi ve size ne verdiyse o an o oyun, onu yaşamanızı rica ediyorum. Çünkü benim burada anlatacaklarım sizlerin oyunu bilmesine ve belki de merakının gitmesine neden olabilir. Ama gidip izlerseniz o zaman daha özgür bir biçimde kendi hislerinizi kendiniz yaşarsınız herhangi bir yönlendirme olmadan.

Üstün körü bir özet yapacak olursam, oyun intihar eden bir gencin ardından, sevdiklerinin başından geçenleri anlatıyor. Her ölümden sonra olanlar gibi biraz. Ama biraz fazlası. Ailesi örneğin, ailesi dağılmış durumda. Ağabeyi bir neden arıyor bir çıkış arar gibi. Sanki bulduğunda her şey güzel olacak gibi. Sanki kardeşini geri getirecekmiş gibi bir neden arıyor deli gibi. Ama bulabildiği tek şey, hiç bir şey. Anne ise daha güçlü gibi duruyor. Yıkılmadan hayatına devam ediyor sanki. Ama içten içe eriyor. Toplumun verdiği o rolü yani ben güçlü kadınım imajını hiç olmadık yerlerde hiç olmadık bir şekilde kullanıyor. Artık bırakması gereken bir yerde yani kızının ölümünden sonra bile hala ayaktayım hala güçlüyüm. Hayır değilsin. Bırak kandırmayı insanları zaten onlar bir şekilde bir şeylere kanacaklar ama sen kendini kandırmaktan vazgeç. Sen artık bir vazgeç bırak kendini.

Birde ninemiz var. Pek bir şirin pek bir eski toprak. Ama ona bir şey söylemiyorlar. Ondan saklıyorlar. Yaşlılardan saklanır böyle haberler. Sanki bir gün duyulmayacakmış gibi. Bir de yalanlar kumpanyası kuruluyor. Bahar Amerika’ya gitti. Telefonlar bile açılıyor Bahar diye bir arkadaşı tarafından. Her şey tıkırında gibi görünüyor. Nenemizin olduğu kısımlar hüzün tozları ekilmeden öncesinde oldukça neşeli.

Tabi bir de üzgün arkadaşlar var oyunda. Hani şu yakın arkadaş dediklerimizden. Evet, onlar da üzülüyorlar Bahar için ama onların normal hayatı devam ediyor aslında. Hep öyle değil midir zaten aile parçalanır acır gerçekten bir şeyler defalarca kez ama arkadaşların biraz daha kısa sürer. Sonra yine yeniden devam eder o kimine göre yavşak, kendilerine göre ise eşsiz yaşamları. Oyunda bunun güzel bir sahnesi var. Barda eğlenirken, Bahar’ın ağabeyinden bahsediyorlar. Kendi yaşamlarının arasına bir acıyı alıyorlar ama o acıyı yaşamıyorlar uzakta tutuyorlar kendilerinden. Şömineden bir parça köz alırken kullanılan bir maşadan farksız konuşmaları. Sadece o an için olması gerektiği için yapılan bir konuşma.

Konuşma bittiğinde herkes yastığa başını koyacak ve normal istekler normal hayatlar devam edecek. Ama bu böyle değilmiş gibi davranıyorlar. Kendi aralarında kendi kendilerine yalan söylüyor, olmayan bir hüznü yaşatmaya çalışıyorlar, birbirlerini bile duyamadıkları bir bar ortamında. Adı ne peki bunun? Yalancılık mı? Olması gereken mi? Yoksa olmazsa olmazı mı hayatın? Adını sen koy diyor oyun burada bize. Adını sen koy. Zaten belli olan bir isme sende bir benzetme yap. Bende bir isim buldum ama boş verin yazmayım. Siz kendi isminizi bulun ve yazın.

Oyunu gidin izleyin ve sizde bıraktığı tada bakın. Hemen yanımda ki arkadaşım neredeyse oyun boyunca ağladı. Ben ise bazen güldüm bazen durdum baktım sadece. Hüzünlenmemek elde değil dedim bazen. Hayat dedim bazılarına nedeni olmayan yaşamlar sunuyor ve bu bazılarımız gitmeyi hatta yok olmayı daha doğru buluyorlar dedim. Yok, oluşu tahayyül edemezken buna nasıl cesaret ediyorlar bilemiyorum. Elbet onlarda bilemiyordur. Bir an geliyordur -her birimize geldiği gibi- kapatmak istiyorlardır her acıyı her hüznü bir kalemde. O an geldiğinde cesaretli olanlara intihar eden, edemeyene ise yaşamdakiler deniliyor zaten. Bazen de içinde benliği olmadan soluyan bedenler ile karşılaşıyoruz. O zamanda bir neden savuruyoruz nereye gittiği belli olmayan. Ama işte deyip yine devam ediyoruz anlamsız koşturmaya anlamsızca. Ne nedenleri, ne de nedensizleri anlamadan devam eden yola yaşam yolumuz diyoruz. Elde avuçta bir kaç parça umut ile birlikte. Onlarda gitmezse buradayız. Giderse belki bizim adımızın ardından da bir “kalan” gelir, adına da oyun denir.

Neler olmamış gibi geldi bana?

Biraz da eleştirisel yaklaşırsak oyuna şunları söyleyebilirim. Oyunda beklediğim birkaç şey gerçekleşmedi ki bence bu biraz eksik gibi geldi bana. Örneğin Bahar’ın çizdiği bir şeylerin incelendiği sahnede çizimler görmek isterdim boş kâğıtlar değil. Aynı şekilde yazılarının olduğu söylendiğinde ortaya çıkan defterler kırtasiyeden yeni alınmış sıfır defterlerdi. Masanın üzerinde o kadar muntazam o kadar düzgün ve temiz duruyorlardı ki gözümü alamadım ve odağımı çok bozdu. Duygudan ve konudan uzaklaştıran bunun gibi bir kaç nesne sel detay daha var. Örneğin annenin viski içtiği sahnede gerçek viski kullanılabilirdi şişede. Bunlar aslında çok mühim değil sonuçta dekor ile ilgili ve düzeltilebilir şeyler.

Oyun kapanış ve açılışlarında sahne tam kararmadan oyuncular hareket edince işin büyüsü biraz bozuluyor. Bu nasıl düzeltilir bilemiyorum. Belki sahne tam kararmalı o zaman yapılmalı ya da farklı bir çözüm bulunmalı bilemiyorum. Sahnede bize tek başına oturup, hüzünlenen bir insanı canlandıran kimse, sahne kararırken acele bir şekilde kalkıp arkaya doğru koşturunca işin büyüsü kaçıyor maalesef.

Oyun gerçekten güzel bir oyun. Gidin ve izleyin derim yazımın başında da dediğim gibi. Aslına bakarsanız herhangi bir oyuna, ayda bir ya da daha fazla kez mutlaka ama mutlaka gidilmeli diye düşünüyorum. Tiyatro sanatı diğer tüm sanatlardan daha farklı, daha güzel ve daha gerçek bir sanat. Hazır imkân varken izlenmeli, izletilmeli diye düşünüyorum.

Sonuç olarak Bahardan Kalan hiçbir şey yok aslında anılarından başka. O anılar ise sadece yaşayanların anıları artık. Bahardan kalan tek şey Bahar’ın yokluğu. Çok erken gelmiş gibi görünen irice bir yokluk sadece. Bunun farkında olanlarda ise büyük bir acı. Hepsi bu…

Şimdiden iyi seyirler.

Oyun hakkında detaylı bilgi için aşağıdaki linklerden bilgi alabilirsiniz.

Bahardan Kalan

Bir Oyun Tasarısı

facebook.com/bahardankalanoyun

Tiyatro Guide

Oyundan birkaç kare

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.