Dişçi korkusu olmayan var mı? Elbette vardır ama az biraz da olsa düşündüren bir durum öyle değil mi? Kabul edelim kolay bir hal ve durum değil. Benim için dişçi korkusu, en büyük korkular listesinin başında yer alıyor. Evet, kırklı yaşlara merdiven dayadım, evet, sağlık için bunlar gerekli hepsini biliyorum ama bu korku başka bir korkuydu hep. Fakat, geçtiğimiz sonbaharda, bir arkadaşım Dentince diye bir yeri önerdi. Aradan geçen beş ay sonunda, tedavim ile ilgili her işlem çok iyi gitti ve gitmeye devam ediyor. Bu yazımda sizlere, kısaca başımdan geçen kötü dişçi anılarımı ve sonrasında Dentince ile hangi aşamaya geldiğimizi anlatacağım. Buyrun Dişçi Korkum ve Dentince
Yirmilik nedir? Neden vardır?
Yıllar yıllar önce, yirmilik dişlerim ağız içi sağlığımı tehdit eder halde, “buralar bizim mekan, yanlış olmasın” şeklinde istenmeyen tavırlar sergileyince, eczane yolunu tutmuştum. Evet, eczane, dişçi değil. Eczacı ağabeyimiz, çok sevdiğimiz bir ağabey idi. Hala da öyle. Kendisi bu işin ağrı kesici ile değil, tedavi ile çözüleceğini belirtti.
BEN: Peki, nedir tedavi?
ECZACI AĞABEY: Dişçiye gitmek.
BEN: Oldu!
ECZACI AĞABEY: ???
İlk Operasyon
Ama takdir edersiniz ki, bu yirmilik denen lanetlerin verdiği ağrı, yenilir yutulur değil. Bu arada ben de yeme konusunda kötüyüm ama yutuyorum. Kabullendim. Dişçiye gittim. Urla’da bir diş doktoru hanımefendi. İsim vermeyelim. Dişçi muayenesi binasında bir tur attıktan sonra ağrının kesildiğini hissettim. İlahi bir güç ağrımı kesmişti! Lütfen gülmeyin. Milyarlarca insan yüzlerce tanrıya inanıyor, ölümden sonra cennet hayalleri kuruyor, siz bana gülüyorsunuz! Neyse konuyu dağıtmayalım. Döndüğümde ağrı yine başladı. Sanıyorum ilahi güç işini tam yapamadı. Belki az biraz bir şeyler vermek gerekiyordu. Kurban olur, nakit olur, bilmiyorum. Tekrar gittim. Bu kez girmek zorunda kaldım çünkü ağrı geçmedi. İlahi güç tarafından da yalnız bırakılmıştım. Tek çarem, dişçiye girmekti. Bunu şöyle hayal ediyordum. Bir sığır, kendi rızasıyla kasaptan içeri girer mi? Girmez değil mi? Girmemeli daha doğrusu. Tabi bu benzetmede kaçırılan nokta, dişçi beni kesip, satmayı düşünmüyor. Yani umarım.
İlk Travma
Dişçi hanımefendi, bu dişin alınması gerek dedi. Ama yamuk çıkmış, bu sebeple biraz uzun sürebilir dedi. Peki dedim. Uyuşturacağını, hiç bir şey hissetmeyeceğimi, her şeyin çok güzel geçeceğini de söyledi. Bir peki daha dedim. İnandım. Zaten biz hastaların başka bir seçeneği olmuyor. Hiç bir şey iyi geçmedi. Berbattı. Canım yandı, hissettiğimi söyledim, hissedemezsin dedi. Benim ağrımı benden daha iyi bilen bir dişçi hanımefendi ile karşı karşıyayım. Bunu yer yer göz yaşımla yer yer boncuk boyutunu aşan alın teri damlalarımla. Fakat sonuç hüsran, inandıramadım. Ama müthiş bir ağrı çekiyordum. Bu ağrı yer yer o kadar büyük bir acı veriyordu ki, beynimde çalan alarmlardan, kulaklarım tıkanıyordu.
Tüm bunlara rağmen, dişçi hanımefendi büyük bir çaba ile işleme devam ediyordu. Bunun yanında, hanımefendi dişim ile oldukça haşır neşir olurken, kısık bir sesle “gücüm yetmiyor ki” gibilerinden bir şey dedi. O an beynime kazınan ilk travmam, en güzel saklama alanına doğru yola çıkmıştı bile. Sonrasında bir çatırtı ile “hah” sesi çıkaran dişçi hanımefendi, büyük bir rahatlamayla durdu. Fakat, hemen sonrasında, “Hımm” dedikten sonra kırılan kökü de çıkarmak için tekrar üzerime eğildi. O “hımm” aslında “hay allah” gibilerinden bir şeydi sanırım. Fakat ağzımda yer alan kan miktarının bolluğu ile ağzıma gelen etimsi parçalar beni hayli endişenlendirmiş, zangır zangır titrememe, kalp hızımın, serçelerin kanat çırpma hızını ikiye katlayınca mola aldım. Daha doğrusu aldık. Almak zorunda kaldık, çünkü dişçi hanımefendi de bir sorun olduğunu nihayet anladı. Sonrasında bir travma daha yaşatacak soruyu sordu;
DİŞÇİ HANIMEFENDİ: Acıyor mu?
BEN: Eveeğğghd (Evet)
DİŞÇİ HANIMEFENDİ: Hissetmene imkan yok ama
BEN: Allaağğ belaağğımı veeysin beğiim (Allah belamı versin benim)
DİŞÇİ HANIMEFENDİ: Bitti zaten sık dişini
BEN: Neyyii??
İnanın bana aşağıdaki fotoğraf, daha az korkutucu…
İkinci Travma
Kalan parçayı da aldı ve işlem bitti. Orada kocama bir obruk oluştu tabi. Bir şeyler basıldı, “kanaman da durmuyor” gibi sözlerin arasında. İğne yapılıyor hissediyorum, dişim çıkmıyor, yalan söylüyorum ve kanamama durmuyor. Ben çok kötü bir hastayım. Bir an önce ordan çıkıp, özgürlüğüme kavuşmak ve bir daha bu kadar kötü bir bedeni doktora götürmemeyi planlıyorum. Eve dönüyorum. Fakat benimle beraber ağrılarım da dönüyor. Bu sefer iki arkadaşını da beraberinde getirmiş. Şiş ve kanama. Tekrar eczaneden ağrı kesici alan ben.
BEN: Aayğrıoo… (Ağrıyo)
ECZACI AĞABEY: Ne oldu böyle? Sen dişçini değiştirsen mi acaba?
BEN: İyğii fiğğiir (İyi fikir)
Güzel Günler
Çok sevdiğimiz komşularımızın önerileriyle, Karşıyaka’da muayenesi olan Volkan Ağabey. Kendisi çok hoş sohbet bir insan. Korkumu bildiği için ona göre davranan, iyi bir doktor. Diğer üç yirmilik dişin çekilmesi, bir sürü dolgu ve üç kaplama yaparak, beni tüm ağrılarımdan kurtardı. Tabi bu süreçte yer yer yine benzer zorluklar yaşadım. Ama sonucunda bitti ve artık diş konusunu kapattım diye düşündüm. Fakat 2012 yılında İstanbula taşınmam ve yine başgösteren ağrılarla yine yeniden dişçi arayışım başladı. Bu konuda da yine çevreme sordum, soruşturdum. Fakat bu kez, İzmir’de yakaladığım şansı yakalayamadım.
Üçüncü Travma
Sağ üst dişimde yaşadığım ağrı ile alakalı Ataşehir’de yer alan Ortodontist denen bir yere gittim. Doktor bey ne yazık ki karşılaştığım doktorlar arasında bana en fazla ağrılar yaşatan doktor oldu. Fazla uzatmak istemiyorum. Kendisi bir kanal tedavisi yaptı fakat iltihaplı dişe mi yaptı nedir bilmiyorum tam on gün sabah akşam acilde ağrı kesici iğne oldum. Üç kere gittim, üçünde de ağrılarım geçmedi. Halen de ağrıyor kendisi. Buraya kadar tamam, bir daha gitme değil mi? Evet, kararım o yöndeydi.
Fakat geçtiğimiz Ağustos ayında, yani 2021’in sıcak bir yaz gününde, ekmek yerken -evet, ekmek yerken, gülmeyin lütfen milyarlarca insan yiyor bunu!- sağ alt azı dişim kırıldı. Daha doğrusu her yanı dolgu olan dişimin, dolguyu tutan ince, çelimsiz duvarı kırıldı. Kısa bir şok ve ne yapsam sonrası, mecburen yine aynı doktora gittim. Evet, bu hatayı yaptım. Kendisi bu diş bitmiş çekelim dedi. Normalde her diş doktoru, kurtarmaya gider ama bu doktor çekme taraftarı. İlginç gelmedi o sıra çünkü bir ağrı var ve çözülmesi gerek. Güvendim. Çekildi ama ne çekim. Bir saat uğraştı, parçalayarak çıkardı. Aslında diş o kadar da bitmemiş herhalde. Çekim sonrası eve döndüm. Bu kez bir hafta acilden iğne oldum. Çekilen diş sonrası antibiyotik yazılırmış ama doktor bunu yazmadı. İltihap kaptı haliyle. Tekrar gittiğimde çok sinirliydim. Ama kendisi ile bu konuyu tartışamadan, hastam var dedi gitti;
BEN: Doktor bey kaç gündür acılar içindeyim, bunu nasıl yazmazsınız? Nasıl biriş bu?
DOKTOR: Bunu öngöremezdik.
BEN: Nasıl? Bunu kim öngörebilir peki?
DOKTOR: Bu tip iltihaplanmalar olabiliyor.
BEN Yahu ben bir haftadır iğne oluyorum, ağrıdan su içemiyorum siz ne diyorsunuz?
DOKTOR: Hastam var, işim var, iyi günler.
BEN: ???
Dördüncü Travma
Bu diyalog şaka değil. Güzel ülkemin güzel bir doktorunun, hastaya tavrı. Yaptığı tüm işlemler kusurlu ama hiç bir şekilde yapıcı değil. Hani şu haberlerde gördüğümüz hasta tipleri var ya doktoru dövdü vs. hah işte böyle birine denk gelmesi dileklerimle diyorum, kendisinin de bu tip bir olayı yaşamasını ve öngörülememesini temenni ediyorum.
Peki bundan sonra ne oldu? Bundan sonrasında olanlar için yeni bir yazı ile devam etmek istiyorum. Bu yazı tahminimden uzun oldu. Episode II için buradan devam edebilirsiniz.
Oldukça faydalı bir bilgi paylaşımı olmuş. Teşekkürler.