Uzun bir süre ara verdiğim bu ay okuduklarım listelerine devam ediyorum. Ocak oyunda kalmıştım ve Ocak ayından itibaren elimden geldiğince yazılarımı tamamlayacağım. Daha fazla geç kalmadan yazılarımı tamamlayıp, kitaplar hakkında genel bir bilgi vermek istiyorum. Daha detaylı bilgi almak isteyenleri ise Kitap ve Yorum sayfalarına bekliyorum.
Bu ay okuduklarım yazılarımda bir değişiklik yapmam gerekiyor. Bu değişiklik, her kitabın tek tek kapak resmini verip, detaylı ve sırasıyla alt alta listelememek, artık düz yazı şeklinde her kitaba kısaca değinmek istiyorum. Çok fazla detaya girmeden sadece beni o ay çok etkileyen, çok severek ve sürüklenerek okuduğum kitaplardan bir iki satırla bahsetmek amacım. Bazen bazı kitaplarda, bu kitabı herkes okumalı ve bu kitap hak ettiği değeri görmeli diye düşündüğüm kitaplar oluyor. Bu kitapları özellikle vurgulamak istiyorum. Yakın çevremdeki insanlara da bu şekilde birçok önerim oldu ve bu önerilerim her seferinde çok güzel geri dönüşler aldı. İşte bu yazılar aslında bir nevi bu önerilerimin, tanıttığım ya da tanımadığım geniş bir kitle tarafından görünmesini sağlayan araçlar. Umarım faydalı oluyordur.
Bu ay güzel bir okuma ayı oldu. Bol çizgi roman ve bol tiyatro eseri okudum. Çizgi romanlardan Hellboy serisi beni çok fazla etkilemedi ne yalan söyleyeyim. Klasik süper kahraman çizgi romanlarından çok farklı değil esasında. Fakat çizgileri oldukça iyi, bazı sayfalara hayran hayran bakıp kalabilirsiniz.
Bir diğer çizgi roman Bağdat’ın Aslanları ise hakikaten çok ama çok iyi bir çizgi roman Bağat’ın Aslanları. Bulduğunuz yerde acımadan alınız. Takipçisi olduğum Brian K. Vaughan bir kez daha beni şaşırtmadı. Hikâyesi, hikâyenin işleyişi ve hikâyenin gerçek bir hikaye olması sanırım yeterli sebeplerdir okumak için. Çok ama çok iyi bir çizgi roman isterseniz buyurun size Bağdat’ın Aslanları
Y: Son Erkek yine bir Brian K. Vaughan çalışması. Fakat nedendir bilmiyorum ama benim beğenimi tam puanla alamadı. Neden derseniz klasik Amerikan filmleri tadında olmuş olması az biraz. Ama tabi bu kötü olduğu anlamına gelmiyor. Sizler belki çok beğeneceksiniz ve benim aldığım o tadı almayacaksınız belli olmaz. Hikâye çok güzel, çizimler zaten oldukça iyi ama işleyiş sanki bana biraz olmamış gibi geldi. Bilemiyorum belki de yanılıyorumdur.
Bu dünyadan Ömer Hayyam gibi bir bilge geçmiş gitmiş. Nice bilgeler geçmiş gitmiş. Ama bunlardan biri diğerleri gibi bir bilge değil gibi sanki. Her ne kadar kim kimdir nedir ne değildir emin olamasak da Ömer Hayyam, yaşadığı topraklarda ki en bilgelerden bile bir kaç kıdem üst bir bilge olarak yaşamış gibi görünüyor. Tabi her zaman olduğu gibi yine emin değiliz hiç bir şeyden. Çok daha kısacası alınız okuyunuz…
Savaş Sanatı okul kitaplarına bile konu olmuş bir strateji kitabı. Çok eski zamanlardan kalmış olsa bile halen tercih edilen bir referans kaynağı. Yazılanların bir şekilde bir yerlerde bir bağlantısı var günümüz ile. Okunması gerekenlerden.
Macbeth için bir şey dememe gerek var mı?
Peki ya Hamlet için bir şey demeye gerek var mı? Eğer okumadıysanız hemen okumaya başlayabilirsiniz. Daha fazla vakit kaybetmeyin lütfen. Böylesi bir eserden mahrum kalarak…
Köpek Kalbi Mihail Bulgakov’un en esprili en akıcı kitaplarından biri. Yaşananları kendi üslubu ile dile getirip, yine kendi espri anlayışı ile harmanlıyor ve karşımıza böylesi güzel mi güzel bir eser çıkıyor. Kaçırılmaması gerekenlerden. Yazının devamı için tıklayın
Kule, William Golding’in okuduğum üçüncü kitabı oldu. Sineklerin Tanrısı, William Golding’in en bilinen kitabıdır ve gerçekten çok güzel bir eserdir. Aynı şekilde sürükleyici var oldukça net bir anlatıma sahip olan Piramit’te yazarın ustalığının zirvelerinden bir eserdir. Fakat -burada fakat ile giriş yapmak istemiyordum ama mecburum- Kule bu iki eserden oldukça farklı bir yerde. Peki, bu iyi mi kötü mü diye soracaksınız. Buna cevap vermek çok zor inanın. Yazının devamı için tıklayın
Bazı kitaplar vardır daha başlamadan bilirsiniz ne ile karşılaşacağınızı işte Dr. Jekyll ile Bay Hyde o kitaplardandı benim için. Hem okuyan arkadaşlarımdan, hem yazarın çok eskiden okuduğum kitaplarından hem de internette gördüğüm yorumlardan, yazılardan biliyordum. Ama inanın bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Konuyu bilmeme rağmen bu kadar güzel işlenmiş olacağını tahmin etmedim. Aklıma hemen şu geldi; acaba Dövüş Kulübü filminden, Anansi Çocukları’na kadar birçoğuna Robert Louis Stevenson mu esin kaynağı oldu? Yazının devamı için tıklayın…
Bir kadının hayatından kötü bir kesit diyebilirim. Evet, belki kötü zamanlar ama kesin olarak en iyi öğretinin alındığı zamanlar. İçinde sürekli planlar yapılan ve bu planların tutmaması durumunda ne yapılacağını bilemeyen bir kadının, çaresizce çırpınışını okuyoruz Korku’da. Yine Stefan Zweig ve yine kısa bir psikolojik roman. Kaçırılmaması gerekenler arasına girer mi girmez mi tartışılır ama okurken keyif alacağınız kesin. Yazının devamı için tıklayın
Maksim Gorki’den güzel mi güzel bir oyun. Ayaktakımı Arasında. Her ne kadar romanları kadar içine girip kafamda yaşayamasam da oyun güzeldi ve iyi ki okumuşum dedirtti. Daha öncesinde tarzını bildiğim Maksim Gorki’nin oyunlarla arası nasıldır bilemiyordum. Ayaktakımı Arasında bunu bana göstermiş olan eser oldu. Yazının devamı için tıklayın
Yıllardır merak ettiğim, okumayı çok istediğim büyük ustayı en sonunda okuma şansını yakaladım. Hemen sonrasında ise kendime çok kızdım. Böylesi bir eserden, böylesi bir ustadan bu kadar yıl mahrum kalarak yaşamışım dedim kendi kendime. Daha kötüsü ise tiyatroyu seven biri olduğumu düşünerek yaşardım. Ama bu sevgiyi Haldun Taner’in eşsiz eserleri ile beslemeden yaşamışım. Ne olursa olsun geç kalmış değilim diye kendimi avutuyorum ve tüm eserlerini itina ile okumaya çalışacağımı biliyorum. Yazının devamı için tıklayın
Jose Mauro de Vasconcelos en yazarlarımdan en eni olan bir yazar. Daha net olmak gerekirse en sevdiğim kitapları yazan, okurken beni bir yerlere götürüp orada beni kendi düşüncelerimle beraber bırakan ender yazarlardan biri. O kadar idareli okumama rağmen, Türkçe ’ye çevrilmiş olan ve okumadığım sadece bir kitabı olan bir yazar. O kitabı da okuyunca ne yapacağım bilemiyorum. Sanırım Portekizce öğrenmem gerekecek diğer kitaplarını okuyabilmem için. Yazının devamı için tıklayın
Uzun yıllar önce okumuştum Ernest Hemingway eserlerini. Okuduklarımın arasında Yaşlı Adam ve Deniz’de vardı. Ama dedim ya çok uzun zaman oldu. O yüzden yeniden okunması gerekenlerden biri dedim ve yeniden okudum. Çok iyi yaptığımı ise son sayfayı çevirirken anladım. Okuduğunuz eser Ernest Hemingway eseriyse, okumak yapacağınız en doğru şeydir. Yazının devamı için tıklayın
Sürekli olarak karşıma çıkan ve kendisini asla unutturmayan Ölümsüz Aile, yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Uzun zamandır okumak istediğim, çok merak ettiğim bir kitaptı Ölümsüz Aile. Hal böyle olunca büyük bir iştahla başladım sayfaları okumaya. Daha önce niye başlamamışım yahu dediğim kitaplardan biri oldu çevrilecek sayfa kalmadığında. Yazının devamı için tıklayın
Klasik Charles Bukowski kitaplarını bilenler bilir. Anlatımı dolambaçsızdır. Ne diyorsa net bir şekilde der Bukowski. Fazla uzatmaz lafı. Ağzı bozuktur biraz, tersi pistir. Mükemmel olduğunu söylemez bizlere ne gördüyse onu anlatır, ama doğru ama yanlış, ama güzel ama çirkin. Ne ise o şeklinde ilerler öyküleri. Kahramanın Yokluğu’da işte tam böyle bir kitap. Yazının devamı için tıklayın
Yine görme ile alakalı bir kitap mı? Hayır, bu kez değil. Aslında biraz öyle ama bu kez gören organ göz değil. Peki, hüzünlü mü? Hem de fazlasıyla! Dinlediğiniz müziğe dikkat edin okurken. Eğer arka planda Max Richter’den On The Nature Of Daylight gibi bir parça çalıyorsa işin rengi hakikaten çok farklı olabilir. Evet, yine John Berger yine şaşırtmayan bir kalite ve yine şaşırtmayan bir mükemmellik düzeyi. Bize bunu neden yapıyor bilmiyorum ama yapmaya devam etse iyi olacak. Umuyorum ki ölüm onu almaz ve o bunları yapmaya devam edebilir. Yazının devamı için tıklayın
Yazarın okuduğum ilk kitabı Seyrek Yağmur. İlk ve son değil elbette sonrası gelecek. Fakat “ilk okumam gereken kitabı, Seyrek Yağmur değilmiş” dedirten kitabı. İyi kitap kötü kitap diye bir sınıflandırma yapmak bence doğru değil. Elbette yazarın vermek istedikleri var kitabın sayfalarında ama kitabın okuyucuyu yakalayamaması gibi bir durum var ve ben bunu yaşadım Seyrek Yağmur’da. Yazının devamı için tıklayın
Yazılması ve yorumlanması bana göre zor olan kitaplardan biri Katedral. Neden derseniz kitap ne çok güzel bir kitap, ne çok kötü bir kitap arada bir yerlerde kalmış okunsa da olur okunmasa da olur denebilecek kitaplardan biri. Fakat bir kaç öykü bizlere birçok şeyi bir arada anlatan öykülerden olduğu için, bu çizginin bir kaç tık üstüne çıkıyor ve okunsa daha iyi olur bence dedirtiyor. Yazının devamı için tıklayın