Deprem, hiç yokmuş gibi yaptığımız, deprem. Yine, yeniden aynı şeyleri yaşattı bizlere. Yaşanan acılardan hiç bir şey öğrenmeyen, öğrenemeyen ülkemiz bir kez daha yaşadı, artık yaşamaması gerekenleri. Sadece halk değil elbet suçlular. En büyük suçlular hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler bu kez. Geçen seferlerde de olmuştu ama bu kadarı hiç olmamıştı. Çünkü yeni Türkiye denen bu acımasız Türkiye. Artık sadece bağıranların, sövenlerin, güçlülerin, gücünü şiddet yoluyla gösterenlerin, maddi gücünden başka hiç bir şeyi olmayanların ülkesi haline geldi. Bu kadar kötü bir duruma bile gelişmekteyiz diyenlerin, korku ile yönetilen ama kılıfı yırtık pırtık olsa da demokrasi olan bir ülke artık.
Öğrenmedi
Her zaman olduğu gibi yine hiç bir şey öğrenemedik. Öğrenmiş olanları da dinlemedik. Devlet ve hükümet ayrımını bile yapamayan insanların arasında, almamız gereken hakkı almayı bırakın, eleştirmeyi bile suç olarak gördük. Oysa ki bizler burada seçilen insanlardan, verilen vergilerden umutlu olması gereken, o hakkını alması gereken halkız. Fakat, her zaman olduğu gibi yine, bağışlar istendi, yardımlar toplandı fakat kimse bunca yıldır toplanan vergilerin peşine düşmedi. Bu ülkede yıllardır insanların üzerinde olan, kabus gibi çökmüş olan yüksek vergilerin en yükseği olan ÖTV’nin sadece alındığını ama kullanılması gereken zamanda kullanılmadığını gördük. Ne yazık ki sorulması bile yasak oldu.
Dinlenmedi
İmar affı denen şeyin cinayet olduğunu söyledi bilim insanları, ama kimse dinlemedi. Burada deprem olabilir, bilimsel veriler bunlar, yapmayın etmeyin dedi bilim insanları. Kimse dinlemedi. Ben demiştim bile diyemedi göz yaşlarından Naci Bey. Her şey dondu kaldı. Bir kaç saat içinde ne çok hayat söndü, ne çok hayal gerçekleşemeden, hiç oldu. Onca zaman yırtınan, anlatan, söyleyen, yazan kimseyi dinlemedi bu ülke. Hala da dinlememeye devam ediyor. Değişen yine hiç bir şey olmadı. Ne yazık ki hiç bir zaman olmayacak. Bilim, bu ülke için her zaman batının kötü bir oyunu olarak görülecek, asla ama asla üç beş cahilin söylediklerini geçemeyecekti. Bir kader var denecek, onun üstüne bir şey tanınmayacaktı.
Kandırdı
En büyük yalanlarla uğurlandı, kılıflar takıldı hemen. En büyük mertebe diye kandırdılar yine insanları. Hemen verildi karar hemen okundu nereye gittiği belirsiz duaları. Ne kadarlık değeri olduğu insanların, o mezar yerleri açıldığında anlar belki insanlar diye aklımdan geçidim defalarca. Fakat, ne yazık ki, hiç sanmıyorum. Yine kader, yine dış güçler, yine bilmem ne diyerek devam edecek milyonlar vardı her yerinde bu ülkenin. Bu kez yapmayın artık, ne olur artık uyanın diye bağırmak geldi milyonlarca insanın. Fakat uyanmak istemeyen için, ne bağırmak, ne gerçekleri göstermek ne de anlatmak tek tek doğruları, işe yaramazdı. Burası Türkiye idi.
Yeni Türkiye
Yeni Türkiye. Burada insanlar yalanlarla sarmalanır, bilmediklerini biliyormuş gibi yapar, hiç yaşanmamışları yaşanmış gbi yapar, hatta buna inanır körü körüne. En fenası ise, bu dünyayı yaşamadan, başka dünyalar için sözde hazırlıklar yapardı. Gözle görülmeyen, ama var olduğundan yüzde yüz emin olunan yerlere inandıkları kadar değil, bu inancın binde birini gerçekleri görmek için harcamazlardı. Bazen sadece bakmaları yeterli olacakken, bakmaktan bile imtina edenlerin, yanlışlıkla bakanların ise, baktıklarında gördüklerine inanmadığı, bir şekilde bir saçma sapan kulp buldukları, ilginç bir yerdi burası.
Sattı
En kötü yanlardan bir diğeri de ülkenin en güvenilen, en yanımızda olan o olur felaket anlarında dediğimiz kurumlar, ticaretin tam zamanı gibi hareket ederek, en gerekli malzemelerin satışını yaptı. Evet, satış yapıldı, kimse bir şey demedi, sanki çok normal bir şeymiş gibi hayatımıza devam ettik. Dünyanın başka herhangi bir yerinde olsaydı, tahmin ediyorum, bırakın ayıplanmasını, çok daha büyük cezaları çok daha öncesinde almış olurdu. Ama biz yeni Türkiye denen bir yerde yaşıyoruz. Bu yeni Türkiye denen yer, bildiğimiz gibi değil.
Unuttu
Depremin üzerinden bir ay geçti ve şimdiden her şey unutulmaya başlandı. Her şey yine hiç olmamış gibi yapılmaya başlandı. Tıpkı Rusya’nın Çernobil felaketinde yaptığı gibi. Hiç olmamış gibi, sanki hiç hatası yokmuş gibi yöneticilerin, her şey güllük gülistanlık gidiyormuş da, bir anda yüz yılda bir olan, asrın bir felaketi olmuş, geçmiş gibi yapıldı. Aynı zihniyeti kendi ülkesinde görünce bir insan, vatandaşı olduğu ülkeden mi, hükümetten mi, toplumdan mı kimden neyi sorsun, kime ne kadar utansın bilemiyor. Sadece bakıyorsun ki aslında hep aynı şeyler olmuş. Tarihe bakıyorsun, bilgisiz, bilimden fersah fersah uzak insanlar, kaç ülkeyi yönetmiş, kaç hayatın hayallerini, o bir kere gelen yaşamlarını söndürmüş.
Uyutmadı
Tam üç gün. Nedenini çok sonra öğrenebildiğim bir nedenden dolayı. Tam üç gün. Nedeni bilmeden geçen gecelerde, sürekli aynı düşünceler. Şu an birileri, bir göçüğün altında ya da bir yerde bir beklemede bir umutla beklemekte. Gelecek, hakikaten gelecek mi yoksa o gelcek, o beton yığınlarının arasında yok mu olacak. O kadar hayal o kadar yaşanmamış saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar. Hepsi bir anda, bir yanlışla yok oldu. Bunu düşünmek, içinde az biraz insaniyet olan herkes için, bir neden. Belki uyumama için, belki bir isyan için, belki bir güzel küfür için buna neden olanlara savrulan.
Ama bu bir neden, aynı zamanda bir de sorulan bir soru gibi. Neden? Sürekli masumlar çekiyor bu acıyı? Neden hep kandırılıyoruz? Sürekli ezilen biz oluyoruz? Hep aynı safsatalarla uyutuluyoruz? Neden hep bizler şehit oluyoruz birilerinin çocukları bilmem kaç metrelik yatlarında uyuşturucu partileri verirken? Hem de bizim deprem için verdiğimiz, sorma ver ile verilmiş, kelle başı alınmış, ver işte çok sorma diye verilmiş vergilerimizle. Biz neden hep çaldırıyoruz? Sadece değil paramızı, dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı, geleceğimizi neden çaldırıyoruz? Yaşamımız bu kadar mı ucuz ki bizim? Bu kadar mı inandık bizler yalanlara dolanlara? Yetmez mi artık? Yaşamımız elimizde tek ve en değerlimiz bizim. Başkası da yok, sonrası da yok. Bunu böyle mi harcayacağız?
Ağlattı
Bu zor zamanlarda destek olanları görünce, en ummadık zamanlarda en ummadık yerlerden bir anda gelenleri görünce. hem de asıl gelmesi gerekenlerden bile önce görünce. Baka kaldım bazı görsellere, bazı yazılanlara dakikalarca. Ama özellikle biri gözlerimi doldurdu;
“Güçlü kal komşu. Biz seni öyle bildik.” 🇬🇷 🇹🇷
Bu başka bir şeydi. Bu insaniyetin, merhametin, sevginin ve olması gereken gerçeğin ta kendisiydi.
Nefret ettirdi
Tüm bu olanlara, tüm bu gidişata rağmen, hala hiç bir şey yapamayan, bir ortak akıl ile hareket etmekten bile aciz, bir aday konusu bile netleştiremeyenler, nefret ettirdi. Bir şeyleri düzeltme şansı olanların bu kadar kendi çıkarlarını düşünmeleri, sadece kendileri için hareket etmeleri, nefret ettirdi. Esas nefret edilen yetmiyormuş gibi, bir de kendilerinden nefret ettirdiler. Ülke karanlığın içinde görünmez olmuş, kendi karanlığı yetmiyormuş gibi üstüne daha da fazla felakete çekilen, her geçen gün daha kötü olan bir ülkeyi kurtarmaya yönelik çalışmak yerine, kendi dediğini, kendi çıkarını, kendi istediğini dikte eden, hala ülke değil, millet değil, devlet değil ben diyenler! Nefret ettirdiniz. İliğimizle kemiğimizle hepinizden, nefret ettirdiniz.
Yok o bilmem ne mezhebinden yok o bilmem neci diye mızmızlanan halk, sen de nefret ettirdin. Bunca yıl iyi dediklerinden ne gördün? Hangi dinci hangi sağcı hangi solcu hayırlı oldu bu memlekete? Hala anlamadın mı? Bunların hiç biri zaten ne senin bildiğin dini ne senin bildiğin sağı solu biliyor. Sadece kullanıyorlar. Artık anla be kardeşim! Bunca yıl geçti artık bir uyan artık.
Images: Burak Kara/Getty Images