Umarım kimseyi kırmam ya da gücendirmem diyorum ve yazıma başlıyorum. Neden bilmiyorum ama bu konu ile ilgili konuşulduğunda ya ağır hakaret ediliyor ya da Türkiye’de yaşıyoruz, bu sokak düğünleri oluyor ve olmaya devam edecek deniliyor. Peki, ama bu baş ağrısı ve kaybedilen zamanın telafisini kim verecek?
Sürekli olarak aynı ton ve aynı sözlerle bir şeylerin çok yüksek söylenmesi ya da çalınmasına maruz kalmak inanın işkence. Otomatik Portakal adlı filmi izleyenler ya da kitabını okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Bu sürekli devam eden gürültü bir süre sonra başınızı o kadar ağrıtıyor ki dayanılmaz bir düzeye geliyor ve hiçbir şey yapamaz hale geliyorsunuz. Orada çalınan her ne ise bu bir davul örneğin, -ya da tuhaf elektrikli saz olur- her vuruşunda başınıza da bir şeyle vurulduğunu hissediyorsunuz. Bu konu şimdi sizin için belki çok basit gibi görünebilir fakat değil, inanın değil önemli bir konu bu ve sürekli yapılıyor. Bu saygısızlığı özendiğimiz gelişmiş ülkelerin birinde yapsanız, soluğu hapishanede alırsınız. Zaten yapamazsınız orası kesin, farz-ı misal diyorum. Bu yüksek gürültü bizlere özel bir gelenek ne yazık ki.
Kendi yaşadığım yerden örnek vereyim. Ümraniye Esenşehir Mahallesinde yaz geldiğinde daha doğrusu bahar ayları geldiğinde, her hafta -inanın abartmıyorum- evet her hafta bir -bazen iki üç- düğün oluyor. Bunların ne düğünü olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Bildiğim tek şey çevreye verilen gürültü düzeyi. Bu düğünler kış gelene kadar devam ediyor. Tüm kapıları pencereleri kapatmanız yeterli değil. O kadar yüksek bir ses ki bu duymaya devam ediyorsunuz. Bu bahsettiğimiz düğünler akşam 18.00 gibi başlıyor, gece 01.00 bazen de 02.00’lara kadar devam ediyor. Tamam, eğlenmek istiyorsun anlıyorum, eğlen ama çevreye bu kadar gürültü vermek, sokak ortasında bağırmak çağırmak, hatta kimi zaman havaya ateş etmek nedir? Bunların bir sonu gelmeyecek mi? Hiç mi ders almıyoruz geçmişten?
Yaz günü hava sıcaktan yanıyor kapı pencere kapalı oturuyoruz. Neden? Ses daha az geliyor diye. Başımızın ağrısından hiçbir işimizi yapamadığımız gibi sürekli bir ağrı ve psikolojik yıpranma yaşıyoruz. Gidip rica etsen ya kavgaya tutuşursun ya da küfür kıyamet içinde kovalanırsın. Yüksek olasılık şiddetin en gereksizine maruz kalırsın. Benim kimsenin yaşamına böylesi bir müdahalem olmuş mu? Elbette hayır. Herhangi bir gün yüksek sesten ya da havaya ateş etmekten, havai fişek atmaktan uyarı almış mıyım? Tabii ki hayır. Hiç kimseyi, hiç bir gün rahatsız etmemiş biriyim? Hayır. Peki, neden sürekli rahatsız ediliyorum? Buna katlanmak zorunda bırakılıyorum? Söylendiğinde “çekiver aman sende” gibi ya da “boş ver” gibi cevaplarla sürekli geçiştirilen oluyorum?
Nasıl bir gürültü peki bu derseniz size bir kaç ses kaydı dinletmek isterdim. Fakat bu bilmem ne düğünü, yok sen ötekileştirme mi yapıyorsun vs. gibi abuk sabuk bir kutuplaşma sohbetine döneceğinden paylaşmıyorum. Eminim bahsettiğim gürültünün ne olduğunu hepiniz az çok tahmin edebiliyorsunuzdur.
Şimdi sakın bana kültür, eğlenme hakkı, bilmem ne demeyin. Böyle bir kültür mü olur? Bunun adı saygısızlıktan başka bir şey değil. Bu yapılan saygısızlıktır. Başka bir adı olamaz. Eğlenmeye gelince sesini illa bu kadar açarak mı eğleniyorsun? Orada yaşayan diğer insanları neden düşünmüyorsun? Sadece sen mi yaşıyorsun bu sokakta? Eğlence dediğin inanılmaz yüksek bir gürültü mü?
Peki, ben bu yazıyı yazdım elime ne geçti? Bu gürültüyü bitirecek bir hareket mi oldu? Elbette hayır. Sadece haksızlığı bir şekilde, bir yere çarpmam gerekiyordu. Çarpabileceğim tek yer kelimeler olduğu için buraya yazdım.
Yazıyı yazarken bahsi geçen gürültü aynı şekilde devam ediyor. Hem de dört saat önce başladığı tonda, aynı sözlerle, aynı ritimle…