Wall Street English

Herhalde artık bilmeyen yoktur İngilizce’nin ne kadar önemli olduğunu. Hayır, varsa şimdiden söyleyelim çok ama çok önemli. Peki, neden mi önemli çünkü artık global bir dil. Yani İngilzice artık bir dünya dili. Çok uzun yıllardan beri bu böyle gelmiş böyle de gidiyor. Öğrenmek için bazı yöntemler var. Sizlere bu yazıda, bu yöntemlerden biri olan Wall Street English’den bahsedeceğim.

Wall Street English

Kendilerini reklam afişlerinden biliyordum aslında. Çok orjinal ve dikkat çekici reklam afişleri yapıyorlar. Sadece dikkat çekici değil aynı zamanda konuyu özetleyen bir bakış açısı da sunuyor. Örneğin bu yazının görselinde kullandığım afişlerinde dünyaya açılabilmek için, bir köprü olabilmek için ingilizcenin öenmini vurgulamışlar. Bir diğer afişlerinde ise köprü olarak görmüşler İngilizceyi.

Peki diğerlerinden neyi farklı yapıyor Wall Street English? Birincisi klasik İngilizce kursu mantığını değiştirip, dersleri istediğinzi zaman yapabilmenizi sağlıyorlar. Yani saatler size göre esneyebiliyor. İnteraktif eğitimlerinizi istediğiniz saat alabiliyorsunuz.

İkinci olarak İngilizcenin en önemli öğrenme yöntemi konuşarak eğitimi, sadece beşer kişilik gruplar halinde yapıyorlar. Bu çok önemli aslında. Çok kalabalık İngilizce eğitim kurslarında ne yazık ki konuşacak zamanı bulamadan ders bitebilir. Çekingen kimseler için ise bu tam bir eziyete dönüşebilir.

Üçüncü fark ise yeni bir programı devreye sokmuşlar. Bunu bende denemek isterdim işin açıkcası. Söylediklerine göre ana dilimizi öğrendiğimiz gibi doğal bir süreç ile dil öğrenebiliyoruz. Dinleme, tekrar, okuma yapmak, konuşmak, yazmak gibi adımlarla ezber değil, doğal bir süreç ile öğrenme sağlıyoruz. Okuyunca güzel geliyor kulağa denemek lazım.

Ortam Dili

Bir diğer fark ise içeri girdiğinzi andan itibaren, herkesin İngilizce konuşması. Evet bu çok önemli çünkü o ortamda artık Türkçe düşünüp Türkçe cevap vermeniz değil, İngilizce düşünüp, İngilizce cevap vermeniz gerekiyor. Bu yüzden girilen ortamda konuşulan dil mutlaka İngilizce olmalı. Aksi takdirde her zaman bir kaçış noktanız olacaktır. En zorda kaldığınzı durumdada bileceksiniz ki Türkçe konuşabilirim ve derdimi anlatabilirim. Bu böyle olmamalı. Tamamen mecbur kalmalısınız.

Bu durumu ben yurtdışı seyahatlerimde çok yaşadım. Yalnız seyahat ettiğim için genelde derdini anlatması gereken ve o an ki sorunu çözmesi gereken kişi sadece bendim. Bulunduğum ortamda da Türkçe bilen olmadığına göre İngilizce ile derdimi anlatmalıyım diye düşünüyordum. Bu sayede beyin, sorunu çözmesi gereken yönde çözüm aramaya başlıyor. Çünkü mecbursunuz, yemek yemelisiniz yemek için insanlarla konuşmalısınız, barınacak yere ihtiyacınız var yine insanlarla konuşmalısınız. Seyahat sırasında ulaşım araçlarını kullanmalısınız, bilet almalısınız yine insanlarla konuşmalısınız. İşte bu mecburiyet sayesinde, beyin size ister istemez tüm kapılarını açıyor ve sizi İngilizce konuşturuyor.

Bir diğer fark ise bu eğitimin tüm süreçlerinin bir şekilde gözlemlenmesi ve ölçümlenebilmesi. Aksi takdirde kişinin aldığı yol asla bilinemez ve doğru bir yolda mı yoksa yolu değiştirmek mi gerekiyor bilinemez. oşuna para verip duruyor olabiliriz kurslara. O yüzden mutlaka bu süreç ölçümlenebilmeli.

Son olarak genç arkadaşlara tavsiyem, herşeyden önce yabancı dil konusunu, bu dillerin arasında da en önemlisi İngilizce’yi öğrenin. Sadece kursa da güvenmeyin, internetten araştırın, kitaplar alın okuyun yabancı dilde, insanlarla konuşun, bol bol seyahat etmeye çalışın, ülkemize gelen turistlerle konuşun ve en önemlisi sürekli olarak pratik yapın.