Skip to main content

Genelde Mayıs ve Haziran ayları okuma aylarım değildir. Daha doğrusu çok az kitap okuduğum aylardır. Örneğin geçen yıl ya da önceki yıl Mayıs ayında iki kitap bitirebilmiştim. Hem de oldukça zor bir okuma keyifsizliği ile. Bu yıl böyle olmadı. Güzel bir okuma ayı daha geçirdim. Hem doğum ayım olduğundan, kendime ödül verip sevdiğim yazarları okumaya çalıştım. Bir nevi kendi kendime hediye verdim.

Tüfek, Mikrop ve Çelik – Jared Diamond
Herkesin ama herkesin oluması gereken kitaplar arasında olduğunu düşünüyorum Tüfek, Mikrop ve Çelik’in. Son zamanlarda çok popüler olan sapiens gibi taraflı ve eksik bilgilerin yer aldığı bir kitabı okumaktansa böylesi bir kitabı okumak çok ama çok daha faydalı olacaktır. Kitabın, kafanızda oluşmuş, unutulmuş bir çok soruya cevap verdiğini söylemeliyim. Özellikle benim için bir kaç önemli soruyu yanıtladı ve nedenlerini açıkladı. Yazının devamı için lütfen tıklayınız.

Şair ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme – Halil İnalcık
Osmanlı zamanı sanatçıların nasıl bir sanat icra ettiklerini, padişahın bu sanatçılara verdiği önemi anlatan bir kitap. Fakat kitabı okumak, anlatılanı tam olarak anlamak için belli bir bilgi birikimi gerekmekte. Özellikle Osmanlıca, Farscanın yanı sıra Divan edebiyatı ile ilgili de bilginizin olması gerekiyor. Aksi takdirde anlatılanların büyük bir bölümü için araştırma yapmanız, bu araştırmaları iyi anlamanız gerekiyor. İşin gerçeği benim an itibari ile edindiğim bilgi birikim, bu kitap için yeterli değil. Bir zaman sonra tekrar okuduğumda eminim daha büyük bir keyif alacağım.

2001: Bir Uzay Destanı – Arthur C. Clarke
Arthur C. Clarke yazmış diyorum bize de okurken hayretlere düşmek kalıyor. Bilim kurgu severler kaçırmasın hemen başlasın derim.

Eski Dünya Seyahatnamesi – İlber Ortaylı
Her kitabında olduğu gibi bu kitabında da sürükleyici bir anlatımla bizleri tarihin sayfalarında gezdiriyor İlber Ortaylı. Elinizden bırakamadan okuyup bitirdiğiniz, enfes seyahat kitaplarından biri oluyor böylece. Mutlaka okunması gereken kitaplardan, tavsiye ederim.

Şamdancı – Alfred de Musset
Okumaya başlarken hiç bu kadar güzel bir tiyatro eseri okuyacağımı düşünmemiştim. Çok şaşırdım işin aslı. Eski zaman Avrupasına ait bir sıkıcı hikaye diye düşünmüştüm. Fakat hiç öyle değilmiş. Başlamamla bitirmem bir oldu desem hiç yalan olmaz.
Şamdancı kelimesinin argoda olan anlamını bilmeyerek başladım. Şamdancı bir kimsenin hayatından bir kesit tahmin ediyordum. Fakat kitap beni bir kez daha ters köşeye attı. Sizi de atsın diyerek kitap ile ilgili hiç bir bilgi vermiyorum.
İyi okumalar.

Atala / René – François-René de Chateaubriand
Değişik bir konu diye düşünmüştüm fakat sonradan normal bir sıradanlıktan öteye gidiyor. Sıkıcı bir hal almasının yanı sıra misyonerlik rolüne soyunması ve bunu kötü bir çeviri ile Türkçe dilinde yapması kitabı daha tuhaf bir hale sokuyor. Sonlara doğru bitmesi için büyük efor sarfettim.

Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru – Heinrich Böll
Konu güzel ve çok doğru bir konu fakat anlatımdan mı yoksa yazarın üslubundan mı bilmiyorum, akıcı olmayan bir okuma oldu. Özellikle bazı yerlerde dikte eder bir anlatım, kitabın içine girmenizi engelliyor.

Ölümün Seyir Defteri – Bir İngiliz Denizci Subayının Çanakkale Günlüğü – John Monaghan
Çanakkale’de yaşananları düşman gözünden görmek için güzel bir günlük. Savaşın içinde yaşananların her iki taraf içinde ne kadar zor olduğunu anlamak önemli elbette. Fakat düşmanın işgalci olarak geldiğinin farkında olmaması ya da olmak istememesi fena. Çok daha kısa bir zamanda 3-4 haftada biter dedikleri savaşın, böyle bir sonuçla bitmesi ve böylesi bir taaruzun beklenmediğini de görüyoruz. Bir kaç gün üst üste çok fazla ıskalama yapmışız ve bu yüzden adımız ıskacıya çıkmış bu da enteresan bir nokta. Bu ve bunun gibi bir kaç anektot daha var kitapta.

Aşkın 100 Yüzü – Paul Bourget
Şiir ve aforizma arası sanmıştım ama değilmiş. Daha çok aforizma yani özdeyiş alanına giren bir kitap. İşin aslı bildiğimiz sözler ama söylenişi yer yer değişik olmuş. Yazar bazı yerlerde çok sert girmiş bazı yerlerde ise durağanlaşmış. Ben beğendim ve yazarın diğer kitaplarını da okumak istedim.

Ulduz ile Konuşan Bebek – Samad Bahrengi
Her kitabında olduğu gibi bu kitabında da bizleri masallar aleminde gezintiye çıkarıyor Bahrengi. Ulduz kızın üvey annesinden çektikleri ve konuşan bebekleriyle maceraları nı okuyoruz. Güzel bir çocuk kitabı olmasının yanı sıra büyükler için bir masal molası aynı zamanda.

Papazın Kızı – George Orwell
Aslında lafı uzatmaya hiç gerek yok. Fakat konu Orwell gibi bir yazar olunca ister istemez kestirip atmak yerine bir şeyler yazmak istiyorsunuz. Papazın Kızı diğer Orwell kitapları gibi değil. İyi mi kötü mü okuyan kişi karar verir ama zaten kötü kitap diye bir şey yoktur bana göre. Daha doğrusu bu kalitede yazarların arasında kötü kitap yoktur diyelim.

Yazarların İstanbul’u – Neşe Mesutoğlu
Röportaj kitabı olduğunu ve bir kaç yazarı okumak için aldığımı biliyordum. Beklentim oldukça düşüktü yani. İstanbul’un ne hale geldiğini bende görebiliyordum ama durumun önemini ustalardan okumak istiyordum. Semavi Eyice, İlber Ortaylı ve Aydın Boysan röportajları sadece İstanbul’un ne hale geldiğini bilmenizi değil, aynı zamanda şehir ile ilgili tarihi bilgi edinmenizi de sağlıyor. Zaten alırken bunun olacağını tahmin ediyordum.

Kitapta görsel kullanılsaydı daha güzel bir derleme kitabı olabilirdi diye düşünüyorum. Sanki bu hali ile bir şeyleri eksik kalmış gibi geldi bana. Hem röportaj sahibinin, hem de İstanbul’un fotoğrafları yakışırdı diye düşünüyorum.

Güzelliğin Tarihi – Umberto Eco
Güzellik nedir ne değildir hakkında kapsamlı bir araştırma Güzelliğin Tarihi. Fakat işlenişden mi yoksa dağınık gibi görünen farklı kronolojisinden mi bilemiyorum bir akıcılık sağlayamadı bende. Yer yer bildiğimiz tanımlamalar ve gerçeklerle karşılaştım. Bazen ise bilmediğim ama tahmin ettiğim bazı doğrularla. Genel olarak ise beklentimin altında ama okumaya da değer bir kitaptı.
Tabi kabul etmek gerekir ki bu çalışmanın çok ama çok önemli bir öğretisi var. Geçmişten günümüze gelindiğinde güzel sanatın nasıl bir sanata evrildiğini daha doğrusu kötüleştiğini gösteriyor.
Kitapta özellikle son paragrafın ilk cümlesini çok beğendim; “geleceğin kaşifi 20. Yüzyılı ve daha ilerisinin kitle iletişim araçlarının ifşa ettiği estetik idealini artık belirleyemez.” Yazının devamı için lütfen tıklayınız.

Komünist Manifesto – Karl Marx, Friedrich Engels
Kimseyi gücendirmek istemem ama günümüzün dünyasından bakıldığında zaman kaybından başka bir şey değil. Çünkü insan doğası, insanın kişisel hırsları ve kötülüğü göz ardı edilerek düşünülmüş bir ideoloji üzerinde durulmuş. Neresinden bakarsak bakalım el ile tutulabilir bir yanı yok gibi geliyor. Ayrıca eleştirdiği hemen herşeyi kendi içinde yapıyor Marx. Herhangi bir dinden farklı değil sunduğu toz pembe sınıfsız hayat. Ama ne yazık ki bunun mümkün olması için içinde insan olmaması lazım. Aksi takdirde mutlaka birileri bir şekilde kar sağlayarak, kişisel hırsı ile daha fazlasının peşine düşecektir. Zaten uygulandığı her ülkede bunu görebiliyoruz. Herhangi bir özgürlük söz konusu değil.
Bir diğer konu ise işçilerin zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyinin olmaması konusu. Onlar insan ve bir yaşamları var. Bu yaşan asla ama asla bir daha ulaşamayacakları bir hak onlar için. Bireyselliğin ve mülkiyetin bu kadar yok edildiği bir toplum düzeninde sözde özgürlüğü konuşmak, insanlara daha iyi bir yaşam vaad etmek ile kapitalist reklamların daha iyi bir yaşam reklamları arasında hiç bir fark göremiyorum üzgünüm.

Çizgi Romanlar

Shenzhen: Çin’den Bir Gezi Hikayesi – Guy Delisle
İtiraf etmeliyim ki Pyongyang kadar etkileyici değildi. Tespitleri yine yerli yerinde ve doğruydu. Yurtdışında karşılştığım çinli dostlarımızla karşılaştırdığımda bu kadar benzer nokta görmek şaşırttı beni. Bunun dışında çizgi günlük şeklinde sıradan bir seyahatname çizgi romanı diyebilirim.

Todd: Dünyanın En Çirkin Çocuğu – Ken Kristensen
Çizimler ve öykü çok güzel fakat konuların kopukluğu ve akışın düzensizliği dahil olamama sorunu yaratıyor. Devamı gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama çok güzel bir seri olabilir. Dediğim gibi konu çok güzel. İşleniş de belli bir düzende olursa eminim enfes bir seri olur diye tahmin ediyorum.

Incal – Alejandro Jodorowsky, Mœbius
Başlarında farklı tarzı ve güzel çizgisiyle sizi yakalıyor fakat sonrasında ne olduğunu anlamadan, neyin ne olduğu belli olmadan, bir yerlere sürükleniyorsunuz. Senaryosal bir sıkıntı olduğunu düşünüyor, kopukluk yaşıyorsunuz. Özellikle sonlara doğru bu kopukluk daha da artıyor. Fakat herşeye rağmen farklı bir çizgi roman okumak isteyenler için doğru adres. Taytlı pelerinli, hep aynı sona sahip çizgi romanlardan değil en azından.

Spawn 1 – Todd McFarlane
Çizimleri güzel, öyküsü güzel kahramanımsı Spawn’ın maceraları. Biraz aceleye gelmiş gibi maceralar ama olsun sıradan değil en azından. Son zamanların modası deadpool ile benzerliklerini fark edince marvelin yine bir karakter çaldığını düşündüm. Olabilir tabi hiç şaşırmam. Fakat Spawn onlar kadar popüler olmasa da okunmaya değer bir karakter diye düşünüyorum.

Bu Ay Okuduklarım – Haziran 2017

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.