Skip to main content

Anlatmak istediğimi anlatırken, yanlış anlaşılmadan, kimseyi kırmadan ya da kırılmaması gereken insanları kırmadan yazmaya çalıştığım bir yazı hazırlamak istedim. Ne kadar oldu ne kadar olmadı bilemiyorum. Fakat bu tip bir yazı yazmasam olmayacaktı. İçim bu konuda rahat olmazdı.

Hayvanlara Eziyet

Şimdi, yazımızın konusu hayvanlara eziyet. Bu eziyeti kim yapar? Elbette insanlar yapar. İnsandan başka bir canlı var mı bu eziyeti yapan? Elbette yok. Olması da mümkün değil zaten. Peki insan nedir? Düşünen bir hayvan. Yani aslına bakarsanız insan dediğimiz yaratık, canlılar aleminde bulunan en yetenekli, en merhametli, en iyi yaratık olmalı. Neden? Çünkü düşünebiliyor. Yaptıklarının nedenini biliyor, yapacaklarının sonucunu kestirebiliyor ve en önemlisi iyi ve kötü nedir biliyor.

Teorik olarak düşündüğümüzde bu doğru bir tanımlama. Fakat pratiğe baktığımızda ne yazık ki bunun binde birini bile görmemiz mümkün değil. Peki, bu neden böyle? Bunun en büyük nedeni elbette cehalet. İkinci bir neden ise insanların, diğer tüm canlıların onun için var olduğunu düşünmesi. Yani hayvanlar ve bitkiler insanlara hizmet için varmış gibi görülüyor. Tabi bu da yine cehalete bağlanabilir. Doğayı bir bütün olarak kabul edip, tüm canlılarla bir arada yaşamak yerine, bir üstünlük kurma ve diğer tüm canlıları kullanma insanlığın yaptığı zulümlerden yalnızca biri.

Ben bu yazımda bu kadar genelden gitmek yerine, sizlere ülkemiz genelinde bir gözlem yapmak istiyorum. Tüm dünya genelinde bir çalışma yapmak için hem bilgim yeterli gelmeyebilir, hem de bu yazının çok daha uzun olması gerekir. Ülkemiz genelinde ele alırken, konuyu insan kitlelerinin daha doğrusu toplumun sınıflarına göre ele alacağım. Bu sınıflama için çok detaylı bir sınıflandırma yapmak yerine, günümüzde meşhurlaşan kutuplaşma mantığı ile hareket edeceğim. Bu kutuplaşma bildiğiniz gibi birinden olmadığınızda diğerinden olarak kabul edildiğiniz, tamamen bilgisiz ve cehalet dolu bir durumdur. İşin daha kötüsü bu kutuplaşmanın arttığı bu zamanlarda yönetimde yer alan kimseler bu tip bir ayrımı kabul ediyor, destekliyor hatta tanımlamalar yapabiliyor.

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi benim bu tip kutuplarla, sınıflarla ya da adına her ne konursa onlarla en ufak bir ilişkim, işim, saygım, sevgim, hoşgörüm yok. Benim için iki tip insan vardır dünyada, iyi insan ve kötü insan. Hepsi bu kadar. Bunun ötesinde bir tanımlama ya da sınıflandırmayı kabul etmem mümkün değil. Ara türler olabilir elbet iyi olmaya çalışan insanlar ya da kötü olma yolunda ilerleyen insanlar gibi. Fakat onlarda eğer düşünebiliyorlarsa hangi yolda gittiklerini görüyorlardır ve buna göre iyi veya kötü insan olacaklarını biliyorlardır.

Başlıklar

Yazımda toplumumuzda yaşayan insanların büyük çoğunluğunu oluşturan insanlara göre alt başlıklar hazırladım. Hayvanlara eziyet eden insanların hemen hemen hepsi bu alt başlıklardan birinin üyesi olacaktır diye tahmin ediyorum. Olmayanlar yorumlara yazabilir, onlar için ayrı bir alt başlık açabiliriz böylece.

1 – İslamiyet Öncesi Türkler ve Hayvanlar
2 – İslamiyet ve Hayvanlar
3 – Osmanlı İmparatorluğu ve Hayvanlar
4 – Türkiye ve Hayvanlar

İslamiyet Öncesi Türkler ve Hayvanlar

Türkler İslamiyet öncesinde hayvanlarla birlikte göçebe yaşayan bir topluluk idi. Bu toplulukların hayvanlara gösterdiği merhamet, saygı ve hoşgörü ile ilgili yazılar mevcut. Bunlarla ilgili okumalar yapmaya devam ediyorum. Her okuduğum eserde saygım ve sevgim daha da artıyor. Özellikle bazı hayvanları özdeştirilmiş olması ve büyük yazarlara ilham vermesi çok büyük bir gurur. Özellikle atlar, Türkler için özel bir hayvandır. Kaşkarlı Mahmut “At Türk’ün kanadıdır” sözünü bu yüzden söylemiştir.

Orta Asya’da, Türkler eski çağlardan itibaren, doğaya ve hayvanlara şimdiki zamandan çok daha saygılı olduğu görülmekte. 12 hayvanlı takvimi kullanann Türkler, çadırlarının ve köylerinin girişlerinde hayvan figürleri kullandılar. Doğa ile içiçe yaşayan Türkler, günümüzde yaşayan Türklerden çok daha ileride bir bakış açısına sahiptiler. Günümüze baktığımızda karşılaştırılamayacak kadar kötü bir bakış açısına sahip olan modern zaman Türklerini Orta Asya Türkleri görse idi eminim utanırlardı.

Elbette bu konuda çok daha fazla bilgi var ve bunlar bilinmeli. Fakat bunları yazmaya başlarsam, blog yazısından çıkıp, bir kitap olarak toplamam gerekir. Bu yüzden sizden ricam bu konu ile ilgili okumanız.

İslamiyet ve Hayvanlar

Bu konu ile ilgili hemen hemen hepimiz bilgi sahibi sayılırız diye düşünüyorum. İslamiyette hayvanlara eziyet çok büyük bir günahtır. Bunun yapılması kesinlikle yasaklanmış, net bir dil ile bu anlatılmıştır. Hayvanların sessiz kullar olduğu ve zamanı geldiğinde konuşacakları söylenmektedir. Bu zaman ahiret zamanı sorguda olacağı rivayet edilir ve zulüm eden insanların cezalandırılacağı söylenir.

Aynı zamanda merhamet etmeyen insanların, merhameti hak etmediği de belirtilir.

“Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler. ”
Ebu Davud,Edeb,66 / Tirmizi, Birr, 16

“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
Buhari, Edeb, 18

İslamiyet öncesi Türkler ve hayvanlar başlığı altında yazdığım gibi bu konuda da oldukça fazla bilgi yer almakta, bunları araştırmanızı ve okumanızı tavsiye ederim.

Osmanlı İmparatorluğu ve Hayvanlar

Bildiğiniz gibi Osmanlı İmparatorluğu zamanına bir özlem var toplumumuzda. Elbette bunun haklılık payı olan yerleri de var, olmayan noktaları da var. Bu konuda Prof. İlber Ortaylı’nın çok güzel bir sözü var; “Osmanlı İmparatorluğu Türklerin imparatorluğu idi, Türkiye Cumhuriyeti ise Türklerin Cumhuriyetidir.” İmparatorluk zamanı bitti, Cumhuriyet zamanı başladı.

Osmanlı İmparatorluğu zamanına baktığımızda, hayvanlarla ilgili yapılan bir dizi iyileştirme ile karşılaşıyoruz. Bunları çok basit bir araştırma ile görebiliyorsunuz. Bunu görmenin bir diğer yolu ise Osmanlı zamanı yapılan tablolardır. Mary Roberts’in Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çevirilen, Osmanlı Karşılaşmaları adlı kitabında bu tablolar ile ilgili bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Bu tablolarda dikkatimi çeken, insanların hayvanlarla bir arada olması oldu. Örneğin aşağıda bulunan tabloda bir türbe içi resmedilmiş. Bu türbe içinde çocuklara ders verilmekte. Dikkat ederseniz türbenin içinde kuşlar ve kediler var. (Diğer bazı tablolarda keçiler ve koyunlarda görülebiliyor)

Hayvan hakları ve Osmanlı

Osmanlı zamanında hayvanlara verilen değerin en önemli kanıtlarından biri olarak sayabileceğimiz bu tablolarda gördüğünüz gibi insanlar ve hayvanlar herhangi bir çatışma içinde değiller. Zaten olmaları için bir sebep yok. Çatışma olmadığı gibi bir yardımlaşma var. Osmanlı zamanında sokaktaki köpeklere et dağıtan Osmanlı görevlileri Avrupa’dan gelen seyyahları da şaşırtmış, seyahatnamelerinde yer verdikleri görülmüştür.

“Türklerin bâzıları ölürken haftada şu kadar defa şu kadar köpeğe ve şu kadar kediye yiyecek verilmek üzere birçok iratlar (miras, nafaka) bırakırlar yahut bu hayrın işlenmesini temin için fırıncılarla kasaplara para verirler ve onlar da bu gibi vasiyetleri büyük bir sadâkatle ve hattâ dindarâne bir riâyetle yerine getirirler. Onun için her gün et taşıyan birtakım kimselerin şart-ı vâkıfa göre ya köpekleri veya kedileri çağırıp etraflarına toplanan hayvanlara et parçaları atışları görülecek şeydir. Bunlar bizim nazarımızda çok gülünç olmakla berâber onlarca öyle değildir.”

Fransız Seyyah Thévenot

“Türkler kuşlara, köpeklere, velhâsıl Allâh’ın yarattığı herşeye hürmet ederler; bizim memleketlerde başıboş bırakılan veya eziyet edilen bu zavallı hayvan cinslerinin hepsine şefkat ve merhametlerini teşmil ederler.”

Fransız Şair Lamartine

“Fakir insanlar için kurulan aşevlerinde insanlardan başka kedi ve köpek gibi hayvanlar da doyurulduğu gibi, sırf kedi ve köpek gibi hayvanlar için özel vakıflar da kurmak âdetti. Bâzı şehirlerde kediler için yapılmış binâlar bulunuyordu. Gıdâları için vakıflar kurulmuş; kedilere hizmet için vekilharçlar ve uşaklar tahsis edilmiştir.”

İngiliz Elçi Paul Ricaut

Bu şekilde yazılmış bir çok metine ulaşabilirsiniz. Özellikle seyahatnameler bu konuda hem bilgi verici, hem ufuk açıcı hem de doğru bilinen yanlışları düzeltmesi açısından çok ama çok önemlidir.

Osmanlı Tarihini Bilmek

Osmanlı İmparatorluğu ve hayvan hakları konusunda çok fazla kaynak bulunmakta. Günümüze kadar eksiksiz gelen seyahatnameler, resimler, şiirler ve tarihi makaleler var. Bunlara okuduğumuz tarih kitaplarında rast gelebildiğimiz gibi, sadece bu konuya özel hazırlanmış eserler de bulunmakta. Örneğin bana bu yazıyı yazmaya teşvik ettiren kitap, Mary Roberts’in Osmanlı Oryantalist akımı, sanatçıları ile ilgili kitabı İstanbul Karşılaşmaları oldu.

John Frederick Lewis’in türbe resmi.

John Frederick Lewis tarafından yapılmış bir diğer türbe tablosunda yine kediler ve kuşlar görülmekte. Herkes halinden son derece memnun ve mesut.

Osman Hamdi tarafından yapılan bu tabloda Osmanlı zamanında gezintiye çıkmış kadınlar resmedilmiş. Yol kenarında uzanmış, dinlenen köpekler unutulmamış. Kimsenin bu hayvanlarla alıp veremediği bir durum yok. Gördüğünüz gibi gayet normal bir şekilde yaşıyorlar. Kimsenin bir şikayeti yok.

Türkiye ve Hayvanlar

Ne yazık ki bu konuda iyi bir şey yazmak çok güç. Başlık sıralamamıza bakacak olursak en iyi durumda bu başlık yer almalıyken, ne yazık ki en kötü durumda bu başlığımız yer alıyor. Türkiye’de hayvan hakları diye bir kavram ne yazık ki sadece yazılarda yer alıyor. Fakat gerçek hayatta yani pratiğe baktığımızda bunun en ufak bir emaresini göremiyoruz. Sanki var gibi gösterilen, değer verilmeyen, sürekli olarak göz ardı edilen bir konu.

Türkiye için çok uzak tarihlere bakmaya hiç gerek yok. Her gün evet yanlış okumadınız her gün bu konuda bir istismar, bir zulüm, bir yaşam hakkının yok edilmesi durumu mevcut. Bu sadece sosyal medya platformlarında gördüğünüz kedilere ve köpeklere yapılan işkenceler, zulümlerle sınırlı değil, hemen hemen tüm hayvanlara yapılan bir saldırı var. Bunları sıralamaya kalksam inanın bitiremeyeceğim kadar çok konu çıkar. En kötüsü ise her geçen gün bir yenisi eklenir.

Konu başlıklarımıza tekrar bakacak olursak eğer, bu ülkede yaşayan insanların örnek aldığı, özendiği, özlediği ya da koyulan kurallarına göre yaşamaya çalıştığı değerlerin hiçbirinde hayvanlara eziyet yok. Hayvanların yaşam haklarına bir tecavüz yok. Bir insanın ne kadar yaşamaya hakkı varsa, hayvanlarında o kadar yaşamaya hakkı var. Bu İslamiyet öncesi Orta Asya Türklerinden, İslamiyet zamanı Türklere kadar böyle gelmiş fakat böyle gidememiş. Tarihin aşamalarına baktığımızda böylesi bir hayvan eziyeti görülmemiş durumda. Sözde en modern, en medeni, en hoşgörülü olunması gereken 20. yüzyıl Türkiye’si, tarihinin hiç görmediği kadar hoşgörüsüz ve tahammülsüz durumunda. Bu sadece hayvanlarla sınırlı değil, tüm canlılara karşı bu durumda.

Özenilen Batı

Türkiye’de yaşayan insanların özendiği ve dahil olmak istediği Batı kültürüne baktığımzıda ise sınıfta kalmış bir hayvan hakları görüyoruz. Hoş, günümüzde bunu belli etmiyorlar ve tüm haklar eskiye oranla çok daha iyi bir durumda. Fakat sokakta gezen bir kedi köpek göremeyeceğiniz gibi, yakın geçmişlerinde katlettikleri hayvanlar hakkında da bir veriye ulaşmanız oldukça zor. Örneğin kara kediye uğursuz denilme saçmalığını bizlere musallat eden özendiğimiz Batıdır. Benim bu zamana kadar okuduğum hiç bir kitapta bu tip bir saçma bilgiye denk gelmedim. Batıl konular elbet tüm milletlerde mevcut fakat bir batıl inanç uğruna milyonlarca kedinin yakılması ya da telef edilmesi akıl almayacak bir cahillik, akıl almaz bir vahşilikten başka bir şey değil. Sadece hayvanlar olduğu için konumuz, yakılan insanlara hiç girmiyorum. Biliyorsunuz Avrupa bu tip konularda oldukça kötü bir ün ile anılmakta.

Günümüzde Avrupa devletlerinde bu konularda pürüzler giderilmiş gibi görünmekte. Hayvan beslemek ve büyütmek, neredeyse çocuk beslemek ve büyütmek kadar önemli bir durum olarak düşünülmüş ve buna uygun yasalar geliştirilmiş. Uygulama aşamasında da Avrupa ülkelerinin sistematikliği ve netliği gayet iyi görünüyor. Bizim ülkemiz için bu tip bir kurallar bütününün olması ve insanların bu bilinç ile hareket etmeleri mümkün olur mu bilemiyorum. Böylesi bir düşünce yapısı için, tahmin ediyorum ki iyi bir eğitim sistemi ve bu iyi eğitim sisteminden başarıyla geçmiş insanlar gerekli. Çocukluktan itibaren hayvanların önemini ve onların da bir can olduğu gerçeğinin öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bilinç ile şekillenen bireyler, geleceğin Türkiye’sini en iyi biçimde şekillendirebilir. Aksi takdirde Türkiye sadece hayvanlar için değil, tüm canlılar için yaşaması zor bir ülke haline gelecektir diye tahmin ediyorum.

Yazımın eksikleri ve geliştirilmesi gereken yerleri var bunu biliyorum. Zaman içerisinde edindiğim yeni bilgilerle beraber bu geliştirmeleri yapacağım. Umuyorum anlatmak istediğini anlatabilen bir yazı hazırlamayı başarabilirim.

Saygılarımla.

Metin Yılmaz
16.06.2017

2 Comments

  • Murat dedi ki:

    Merhaba,
    Gerçekten hak dolu bir yazı olmuş öncelikle bunun için tebrik ediyorum.

    Eklemek istediğimiz bir minik mesele de şu ki Osmanlı zamanında ve hâlâ günümüzde de bazı yerlerde (İstanbul Üniversitesi Beyazıd Kampüsü’nün ara sokağında) görünmekte olan kuş sarayları. Gerçekten muazzam. Yani bir hayvana bukadar mı değer verilir? Bizler (cinsine göre) binlerce lira verip evimizde kafeslere hapsettiğimiz kuşlar bir zamanlar saray sahipleri imiş. İnsan “Keşke ozamanlarda yaşasaydım da kuş bile olsam kafi” demeden edemiyor doğrusu. (:

    • Metin Yılmaz dedi ki:

      Merhaba,
      Çok teşekkür ederim olumlu geri bildiriminiz için.
      Evet, dediğiniz gibi kuş sarayları varmış, güzel bir ekleme oldu bu çok teşekkürler. Geçmişte insanlar hayvanlara karşı çok daha büyük bir hoşgörü beslemektelermiş. Fakat sözde modern insan bu hoşgörüyü nefret, şiddet ve sapkınlıkla değiştirmiş durumda.

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.