Geçen Mayıs ayında ve Haziran ayında farkettiğim bir durum vardı. Bu aylarda kitap okumaları oldukça düşüyor. Nedeni, herhalde -yani tahminim- yazın gelmesi, sıcaklar, yaz hayalleri gibi beklentiler. Bu tip düşünceler ister istemez odaklanmayı düşürüyor. Üstüne bir de sıcakların bastırması hepten uzaklaştırıyor olabilir diye düşünüyordum. Fakat bunların hiçbiri değilmiş. O ay öyle olmuş işte. Herhangi bir nedeni ya da hep böyle olacak diye bir durumu yokmuş. Bu tip konular üzerinde çok düşünmemek lazım. Olur ya da olmaz, o ay öyle olmuştur ve geçmiştir.
Bu Ülke – Cemil Meriç
Aydın nedir düşünür nedir gibi sorulara çok güzel cevaplar bulabileceğiniz bir kitap. Anlamak için az biraz birikim gerekli mi? Sanki biraz evet biraz hayır. Batı medeniyeti, hıristiyan şiddeti, düşünür görünen ama düşünmeyen, sağ sol kavgalarının anlamsızlığı arasında düşünceleriniz varsa ve bu konularda yer yer desteklenmeye veya evet işte bende bunu diyorum sanki demeye ihtiyacınız varsa Bu Ülke ile Cemil Meriç size bu desteği sağlayacak yıllar öncesinden gelerek. Şaşkınlıkla, büyük bir iştahla bir kaç sefer elime aldım kitabı ve bitirdim. Sırada olan Cemil Meriç kitabına kadar biraz daha düşünmem lazım. Kolay kolay hazmedilemeyecek notlar ve araştırmalar yaptırmasının yanı sıra, sizi, sizinle sorgulamaya itiyor çünkü Cemil Meriç.
Kısacası; okuyun, okutun ama körü körüne fanatik olanlara, bir izm peşinde tüm doğruları o zırvalara bağlayanlara değil, sorgulamayı sevenlere.
Beş Şehir – Ahmet Hamdi Tanpınar
Naif, zarif, kibar ve güzelliklerle dolu bir Türkçe ile anlatılan, beş şehrin öyküsü. Okuduğum ilk Ahmet Hamdi Tanpınar eseri Beş Şehir, etkileyici bir anlatıma sahip. Az biraz uzun zamanda okunmamın nedeni isr en son şehir olan İstanbul’da beklentimden çok daha ağır bir ilerleme olmasıdır. Diğer şehirlerde akıcı bir biçimde okunan kitap, bir anda trafiği gibi yavaşlattı beni. Zaten kitabın yarısı İstanbul. Uzatmaya gerek yok enfes bir kitap, mutlaka okunmalı yazarlarımızdan Ahmet Hamdi Tanpınar.
Babalar ve Oğullar – Ivan Turgenev
İşin aslı bu kadar rahat, bu kadar sürükleyici olduğunu düşünmemiştim. Bir çırpıda olmasa da iki üç çırpıda okuyup, bitirdiğim bir kitap oldu. Olmazsa olmaz klasikler arasına girmeli bir kitap diye düşünüyorum. Sadece baba ve oğullar arasında yaşanan çatışmalar ya da aksaklıklar değil, insanlar arasında yaşanan tüm çatışmalara dair bir kitap Babalar ve Oğullar. Bunların ötesinde bir de bizlere söylemek istediği bir kaç alt mesaj var gibi geldi bana. Belki de bu kişiden kişiye değişen mesajlardır. Her okuyucunun çıkarımlarına göre şekillenen, kimi zaman göz alıcı kimi zaman gözardı edilesidir. Okuyun, bakalım siz hangilerini göreceksiniz.
İmparatorluğun Son Nefesi – İlber Ortaylı
Kolay okunan, insanı hiç sıkmadan konuları anlatan bir üslup ile yakın tarihimiz hakkında bilgi veren bir kitap. İlber Ortaylı kitapları okurken bu şekilde bilgi edinmek bir tür gereklilik oluyor. Herkesin okuması gereken kitaplardan. Özellikle İstanbul ile alakalı olan son kısımlarda ister istemez hak vermenin ötesinde, bu şehri bu hale getirenlere sinirlenmeden edemedim.
Osmanlı’da Harem ve Cariyelik – T. Cengiz Göncü
Mutlaka okunması gereken özenli bir biçimde hazırlanmış tarih çalışması bu kitap. Özellikle harem ile alakalı saçma sapan dizileri gerçek sananlar, tarihi bu tip yerlerden öğrendiğini sanıp, harem hakkında, cariyelik hakkında bilmeden konuşup, ama bildiğini sanan kimselerin acilen okuması lazım.
Tarihi bugün istediği gibi yazanlardan değil, belgelerle, fotoğraflarla gerçek kaynaklardan okuyarak öğrenmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir eser olmuş. Bilmediğimiz o kadar çok şey varmış ve o kadar bilmeyen, o kadar kendi tarihine uzak insanlarmışız ki okudukça hayretler içinde kalıyorum.
Yüz Yıl Sonra Balkan Savaşları – Mesut Yaşar Tufan
İş Bankası Kültür Yayınlarının bu serisini tavsiye ederim. Tarihi birinci elden, belgeleri ile sıkılmadan öğrenebilir, o döneme tanıklık edenlerden nedenleri öğrenebilirsiniz. Kaçırılmaması gereken arşivlik kitaplardan biri.
Denemeler – Michel de Montaigne
Montaigne’den hayata dair tespitler, öneriler ve dersler alabildiğimiz, enfes bir kitap. Mutlaka okunması gerekenler listenizde olmalı.
Carmen – Prosper Mérimée
Güzel bir kısa roman. Sürükleyici bir biçimde okunuyor. Carmen’in neler yapabildiğini anlatan bir kitap. Tabi burada konu sadece Carmen adlı bir çingenenin mi neler yapabildiği, yoksa kadınların isterlerse neler yapabildiği mi bilemeyiz.
Kaplumbağa – Roald Dahl
Çocuk kitapları okumaya özen gösteriyorum. Her ay en az bir tane okumaya çalışıyorum. Kaplumbağa bu ay okuduğum güzel bir çocuk kitabı. Her ne kadar çocuklara insanları kandırmayı öğrettiğini düşünsem de güzel bir kitaptı. Çocuklarınıza okutmadan önce sizde bir okuyun öyle karar verin.
Felsefenin Öyküsü – Bryan Magee
Güzel bir derleme kitap olmuş. Kısa kısa fazla derine inmeden fikir edinmek isteyenler için hazırlanmış bir kitap. Bol fotoğraflı olması ve kısa notlarla desteklenmesi ayrı bir güzel olmuş. Tek sorun çok fazla harf hatası, imla hatası var. Yayınevi bunlara dikkat etmeli bu kadar yanlışın olması çok kötü. Okumayı güçleştiren bir sürü hata vardı.
Üç Kız Kardeş – Anton Çehov
Her Çehov oyununda olduğu gibi okunduktan sonra seyredilmesi gereken bir tiyatro eseri. Sahnelense de gitsek ve daha iyi bir şekilde anlasak usta yazarın demek istediklerini.
Tembellik Hakkı – Paul Lafargue
Kısa sürede okunan, makaleler derlemesi gibi bir kitap. Elbet güzel bir şeyden bahsediyor elbet anlatmak istedikleri çok iyi ve olmalı ama çok havada kalmış gibi. Yani arkadaş arasında yapılan konuşmalar gibi geldi bana. Bilinenlerin bilenler arasında hunharca eleştirilmesi ve sonunda yaşanan çözümsüzlük bunalımı. Evet bu lanet sistem böyle ve bize dayatılan yaşam modern bir kölelik bunun ne yazık ki farkındayız ve elimizden hiç bir şey gelmiyor. Belki de bunu okumak ya da bilmek artık sinirlendiriyor. Aciz kalmak insanın kendi hayatı için bile bir şey yapamıyor olmasından dolayı, kitaba bir saldırıdır belki.
Kırık Kanat – Antonio Altarriba, Kim
İlk kitapta yani uçma sanatında babanın hayatını ikinci kitapta yani kırık kanatta ise annesinin hayatını okuyoruz. Sadece bir hayat hikayesi değil, dönemin İspanya tarihini, işleyişin nasıl ilerlediğini ve tabi insanların acımasızlıklarını da görüyoruz. Enfes bir çizgi roman olmuş. Her iki kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.
Karganın Uçuşu – Jean-Pierre Gibrat
İlk Gibrat denemem olan Karganın Uçuşu, beni hem adı ile hem de kapağı ile etkiledi. Nedendir bilenmez okumaya başladığınız andan itibaren Fransa sokaklarında dolaşıyor hissini alıyor, kulağınızda Fransızca sözler duyuyor ve her an yanınızdan bagetini almış giden renkli şapkalı bir güzel Fransız kızı geçecek gibi düşünüyorsunuz.
Serinin diğer kitapları basılır mı bilmiyorum ama umarım basılır ve okumaya devam ederiz.
Muhammed Ali – Sybille Titeux, Amazing Améziane
En iyinin iyisinin hayat hikayesi. Gelmiş geçmiş en büyük boksör Muhammed Ali neler yaşamış, nelere göğüs germiş öğrenmek isteyenler için güzel bir çizgi roman. Beğenmediğim tek yanı çok karışık bir biçimde ilerlemiş olması. Herhangi bir başlık ya da sıralama olmadan ne zaman ne oluyacağınızı bilmeden ilerliyorsunuz. Detaylara girilmeden, sadece anahatlarıyla hazırlanmış bir çizgi roman. Ama buna rağmen alınmalı okunmalı ve okutulmalı. Her kitaplıkta olması gereken eşsiz bir çizgi roman çalışması.
Kedo – İstanbul’a Bir Masal – Şekip Davaz
Farklı bir tadı olmuş hikayenin. Masaldan çıkan bir karakterin İstanbul’da ikamet etmesini düşünmek, yürüdüğümüz yerlerde yürüdüğünü hayal etmek bile çok güzeldi. Değişik işler okumak, farklı çizgiler görmek isteyenler için önerebileceğim güzel bir çizgi roman.
Kainat – Hubert Reeves, Daniel Casanave
Aslında iki ya da üç sayfa ile tamamlanabilirmiş kitap olmasına gerek yokmuş. İşin şakası bir yana anlatılmak istenenler elbette çok güzel ve herkesin bilmesi, uygulaması ve uygulatması elzem konular. Fakat çizgi roman olarak çok kısa olmuş. Keşke biraz daha detay biraz daha derinleşseydi anlatılanlar.
Benim Gözümden Dünya – Albert Einstein
Çok şaşkınım. Yaşadığı dönem, Almanya’nın içinde bulunduğu durum, dünya savaşı gibi etkenlerden dolayı herhalde etkilenilmiştir diye düşünüyorum. Daha doğrusu düşünmek istiyorum. Bir bilim insanı bu kadar taraflı bu kadar tek düze düşünebilir mi? Özellikle Amerika ile ilgili yüceltmeleri, Almanya ve Almanlar ile ilgili düşünceleri oldukça taraflı, objektiflikten uzak. Daha kötüsü ise din konusunda bu kadar bağnaz bir bakış açısı ve tek taraflı yüceltme, inanılmaz. Bir bilim insanının din ile alakası olur mu olmaz mı ayrı konu ama bu biçimde bir bakış açısı olması bana göre doğru eksininde değil.
Filistin’de yaşananları yapılanma, yapılan zulümlerin görülmeden “yahudilerin toplanması” olarak değerlendirmesi, yapılan katliamları görmemesi mi yoksa görmek istememesi mi anlayamadım. Birebir aynısını Almanya’da gören biri olarak bunu nasıl gözardı edebilmiş anlayamıyorum. Dahası ise eleştirdiği sistem ile kendi söylediklerinin ve övdüğü Amerika’nın sürekli olarak çelişmesi akıl alır şey değil.
Kitabı büyük bir şaşkınlık ve üzüntü ile okudum. Şaşkınlığım büyük bir bilim insanının bakış açısı, üzüntüm ise böylesi büyük bir bilim adamını tanımamam oldu. Beklediğim daha doğrusu kafamda canlandırdığım tarafsız, önyargısız, işi sadece bilim olan, mitlerle değil, bilim ile cevap arayan bir bilim insanı Albert Einstein yerine böyle bir düşünce yapısı ile karşılaşmak duvara çarpma etkisi yaptı beynimde. Dil, din, ırk ve renkten arınmış bir biçimde bakabilen bilim insanı arayışında sanıyorum Einstein doğru bir durak değil. Bu denli taraf olan insanların doğruyu verebileceğine inanmak çok güç.