Bu klasik müzik grubu yazılarımdan değil. Bu yazı aslında zamanın, ne denli umursamaz bir hızla geçip gittiğini anlayan birinin yazısı. Ne demek mi istiyorum? Buyurun okuyun bakalım anlaşılacak mıyım.
Yeni Türkü ile tanışmam çok küçük yaşlarıma dayanıyor. Abimin kasetlerinin arasında gördüğüm zamanı hala hatırlarım. Yeşilmişik kasetinin yeşil kapağını görmüştüm. Üzerinde beyaz çizgilerle çizilmiş bir balık vardı. O zamanlardan beri çizime çok meraklıyımdır. Hemen bende bir balık çizmeye çalışmıştım. Tabii sonrasında neymiş bu acaba diye abimlerin yanında bitmiştim. Yeni Türkü yazıyordu üzerinde ama Türkü gibi değildi. O yaşlarda bilirsiniz her Türkü, güzel gelmez kulağına çocuğun.
Dinlemeye başladığım andan itibaren çocuk aklı ile kendi kendime çıkarımlar yapıyordum. “Herhalde bilmediğim Türküler bunlar” ya da “eskiden vardı şimdi yeniden yapıyorlar” veya “Yunan Türk karışımı Türküler herhalde” gibi şeyler uyduruyordum kendi kendime. En mantıklısı sonuncusu gibi gelmişti. Eskiden bir arada, beraberce yaşadıklarında Türkler ve Yunanlar, güler eğlenirlerdi, içer efkârlanırlardı bu Türkülerle herhalde. Dedim ya işte çocuk kafası ile bir şeylerin cevabını arıyordum.
Sonrasında abim az biraz beni aydınlattı tabi. Konuya daha bir hâkim oldum. Yaşımda büyüyordu, kulak zevkim gelişiyordu. Her ne kadar maddi açıdan iyi durumda olmasak ta, kültür anlamında bir şekilde, bir yerlerden ilerleyebiliyorduk. Müzik olsun, kitap olsun evimizin olmazsa olmazlarıydı. Abimlerle birlikte kitap okuduğumu çok net hatırlarım. O zamanlardan bu zamana değişmeyen en güzel alışkanlık bu oldu. Bir de satranç oynardık. O zamanlardan fotoğraflarımız bile var.
Değişmeyen bir diğer alışkanlık ise yazının da konusu olan Yeni Türkü oldu. O zamanlar ne hissettiriyorsa hala aynı şekilde hissettirmeye devam etti. İçeriden titreme ile karışık, yaz esintisi gibi bir his veriyordu, şu an yine aynı şekilde bunu başarıyor. Nasıl oluyor bilemiyorum, ama oluyor. Başka Türlü Bir Şey’i dinliyorum örneğin bu yazıyı yazarken. Sonrasında Fırtına başlayacak, ardından Karanfil, sonra Yeşilmişik, Vira Vira, Destina, Çember. Hepsinde farklı bir esinti esecek yaz zamanlarından kalma.
Değişen hiç bir şey olmadan, bir yerlere götürmeye devam edecek. Derya abinin Destina diye bağırdığında içeride olan sarsıntının şiddeti de artacak, Vira Vira demir aldı dünya derken, sanki o demiri ben çekiyorum gibi hissedeceğim. Çemberin içinde mi yoksa dışında mı kaldık? Yine merak edip, soracağım kendime. Çeşmealtı’nda evimizde bahçede duran o karanfiller gelecek aklıma, Karanfil başladığında. Sonra fark edeceğim ki, o zamandan beri karanfil görmedim. İşte bu biraz canımı yakacak.
İstediğimiz hep başka türlü bir şeydi, ama olmadı diye düşüneceğim. Hep aynı şeyin çevresinde dönüp durduk pisliğin üzerinde üşüşen sinekler gibi diye düşüneceğim. Kızacağım kendime. Ama sonra Derya abinin o huzurlu sesi kızgınlığımı bir kenara bırakacak. Sonra Yeşilmişik, sazmışık deyip ritim tutmaya, kargadan hallice sesimle tekrar etmeye başlayacağım.
Fırtına başladı şimdi. Ne yıllardan sonra ne şimdi şarkılar söylemiyor çocuklar Derya abi dedim. En son şarkıları biz söyledik ve bitti. Sokakta oynayan, meşelerle desenli halılarda oynayan son çocuklardık biz. O şarkılarda, meşelerde, bizde bittik artık. Ama fırtına devam ediyor. Derya abi; “ne geçmiş tükendi, ne yarınlar hayat yeniler bizleri” der işte o an yine umutla dolarım, haklısın be abi derim kendi kendime. Sonra düşünürüm denize çıkan sokakları ve derim evet her sokak mutlaka denize çıkar.
Aradan çok uzun zaman geçti. Orta yaşa geldim artık. Listelerimde hala dinlerim Yeni Türkü’yü. Tabi artık kasetçalarımız yok. Her şeyi çalan süper akıllı cihazlarımız var. Her şeyi çalan! Gökyüzüne bakmamızı, birbirimize bakmamızı hatta o gözlere bakmamızı bile çalan. Sürekli suratımızda, birilerine bir şeyleri göstermeye çalıştığımızda zamanımızı çalan. İşte artık o cihazlardan, bilgisayarlardan dinliyorum.
Yine bir gün zamanımı çaldırırken bu çok akıllı cihaza, birini gördüm. Adı Ayşe Köroğlu, isim benzerliği dikkatimi çekmedi o an. Sonra Derya abi ile bir fotoğraf gördüm. Derya Köroğlu’nun eşi olduğunu öğrendim Ayşe Köroğlu’nun. Ayşe Köroğlu, sosyal medyadan insanları sağlıklı yaşam ile ilgili bilgilendiren, doğal gıdalar ile yapılan besinleri anlatan, kullandığı ve memnun kaldığı ürünleri paylaşan, bu konularda oldukça bilgili bir insan. Şu zamana kadar gördüğüm en iyi anlatıcılardan biri diyebilirim. Sıkılmadan bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Hatta önerdiği doğal vitaminlerden çok memnun kaldım, kullanmaya devam ediyorum. Çok ama çok iyi bir iş yapıyor orası tartışılmaz. Yakın zamanda doğal yaşam ve sağlık ile ilgili bir kitap çıkartabilir ya da bir kanal açabilir diye düşünüyorum.
Tabi takip etmeye başladım Derya Köroğlu’nu. Fotoğraflarına bakarken Derya Köroğlu’nu yani bize şarkılarla umudu, huzuru ve hüznü veren Derya abiyi gördüm. Hala aynıydı, hiç bir değişiklik yoktu. Fotoğrafa dakikalarca baktım. Ne Yeni Türkü değişiyordu, ne de Derya Köroğlu. Hala aynı saçlar, aynı bıyık, aynı bakış. Ben çocukken o şarkıları söyleyen Derya abi hala aynıydı hala şarkılar söylüyordu. Sonra videolarda gördüm Derya abiyi. Bir yerlere giderken, bir yerlerden gelirken bildiğiniz rutinlerde çekilmiş videolar. O kadar yıl geçmişti ama her şey hala aynıydı devam ediyordu. Sanki bu kadar yıl ben sürüklenmişim bir yerlere rüzgârla, sonra yine aynı yere düşmüşüm bir fırtınada gibi hissettim. Düştüğüm yer ilk gittiğim yerdi, orada hiçbir şey değişmemişti.
Derya abi, eğer olurda bu yazıma denk gelirsen, sana selamlar ve saygılar iletiyorum. Yalnızca kendimden değil, Yeni Türkü’nün yerinin ayrı olduğu tüm tanıdıklarımdan iletiyorum. Bu arada Yeni Türkü’nün diğer grup üyelerine değinmemiş gibi oldum ama aslında Derya abi derken bu müziği yapan her bir kimseye tek tek sesleniyorum. Bildiğim kadarıyla benim dinlemeye başladığım, daha doğrusu ilk gördüğüm zamanlarda Yeni Türkü, Zerrin Atakan, Selim Atakan, Derya Köroğlu, Tuğrul Bayrak, Murat Buket, Tuncer Tercan ve Eftal Küçük’ten oluşuyordu.
Aşk Yeniden olmadı, belki de hiç olmadı, Başka Türlü Bir Şey istedik, kimse istemedi, büyülense yeniden dünya dedik o da olmadı. Sağlık olsun dedik, Yeşilmişik dedik, güldük eğlendik. Şu Telli Turna bu telsiz turna dedik şakalaştık. Sonra sen bize her Fırtınada dik durmayı, sokakların denizlere çıktığını, o denizlerden Vira Vira demir alan dünyayı ve o dünyaya bakan gözlerimizde açan Karanfilleri unutmamayı hep söyledin. Bizden sonrakilere de söyle Derya abi. Şimdilerde çocuklara kimse bir şey söylemiyor, onları modern yetiştiriyorlar.
Biz modern değildik çok şükür, bizim Yeni Türkülerimiz vardı.
Biz biliyorduk büyüdüğümüzü ve kirlendiğini dünyanın.
Metin Yılmaz
16 Mart 2017
Not: Yazının sonunda Destina çalıyordu.