The White Birch

Son bir kaç haftamı alt üst eden müzikler var. Daha doğrusu alt üst olmuş haftalarımın arka planında çalan parçalar. Belki de parça parça hayallerin, yıkılmış güvenin, kırılmış bir için, iç çekişi sırasında duymak istediği ezgilerinin, başka birileri tarafından müzik haline getirilmiş halidir yaptıkları müzik. Emin değilim. Ama iyi, daha doğrusu güzel geldiğini, az biraz daha anlaşılabilir kıldığını söyleyebilirim, anlaşılması zor olan şeyleri. Kısacası dinleyin işte.

Grup hakkında detaylı bilgi sahibi değilim. Değildim. Kulaktan dolma demeyi çok isterdim ama kulağıma bu tip gruplar hakkında bilgi veren bir kimse ya da kimseler grubu yok. Kendim, kendi kendime, edebildiğim kadar işte. O yüzden kendimden sonra az biraz aramalar yaparak bulduğum bilgiler kadar biliyorum grubu. Zaten müzik var daha ne olsun? Bilgiye ihtiyaç yok. Bilmeden de olan tek şey belki de müzik.

Grup Norveç’de başlamış müzik hayatına. Zaten Norveç gibi bir yerden kötü ne çıkabilir? Sanıyorum çok ama çok az şey vardır. Evet, düşündüğünüz gibi Norveç’i seviyorum. Oraya gittiğimde geri dönmek istememiş, o ülkeyi bütünüyle kendimden bulmuştum. Tabi o zamanlar The White Birch’i tanımıyordum. Ama enteresandır bir parçalarını biliyordum. Breathe. Oldukça sevdiğim bir parçaydı ve defalarca kere dinlemiştim. Ama diğer şarkılarını dinlemek aklıma gelmemiş o sıralar.

Grubun türünü merak eden tür sapkınları için, alternatif, alternatif rock, slowcore, ambient, post rock, dream rock gibi şeyler yazabilirim. Bana sorarsanız müzik işte. Hayallerinin yerine gelen şey ya da şeylerin yıkılırken daha doğrusu yok olur artık yok kelimesi gelirken, o silinme anında arkada planda bir inceden çalmaya başlayan, sonrasında artan müziklerden bir kaçını say deseniz işte o müziklerden bir kaç tanesini The White Birch’e yapmaları için rica ederdim.

Eğer anlatım yetersiz ise buyrun dinleyin. Tabi tavsiyem tüm albümü baştan sonra bir kaç dinlemeniz gereken Star Is Just A Sun ve Come Up For Air albümleri var.