Çok uzun zaman önce bu blog sayfamda youtube yasaklaması ile ilgili bir yazı hazırlamıştım. O zaman yine aynı iktidar, yine aynı yasaklama mantığı vardı. 10 yıl önce bu işlere ufak ufak başlanmıştı. O zaman daha az hissettiriyorlardı. Çünkü kitlelere bir anda yaptırım uygulamaya kalkarsanız bunun sonucunda ters reaksiyon almanız daha olası. Ama şimdi Türkiye bu durumda değil. Artık her yapılamaz, daha yapılır durumda.
Türkiye ve Yasaklar
Konu aslında Netflix yasaklanması değil. Bu tip yasaklarla yıllardır boğuşuyoruz. Bunu zaten hepimiz biliyoruz, istemiyoruz, sinir oluyoruz. Fakat, bu konuyu destekleyen milyonlar da var. Yasak istemeyenlerin yanında, yasak isteyen, bunun doğru olduğuna inanan, yapılan bu yönetim şeklinin, doğru olduğuna inanan milyonlar. Evet, buna kısaca cehalet diyebilirsiniz fakat bunu diyerek ne yazık ki işin içinden çıkamıyoruz. Bu cehaletin içinde bizler de yaşıyoruz. Kim bu bizler? Sorgulayan, hakkını aramaya çalışan, adalet isteyen ve en azından yaşama hakkını savunmaya çalışanlar. Kısacık ömürde, hak ile adalet ile yaşamaya çalışan, insan gibi yaşamaya çalışan insanlar. Bugün yaşadığımzı Türkiye’de bunu yapabilmek elbette imkanlı değil.
Peki ne yapacağız? İnanın hiç bir fikrim yok. Seçenekler var elbet. Ama bu seçeneklerin her biri birbirinden yorucu ve istenilen gibi değil. Nedir bunlar? Ülkeyi terk etmek. Evet en net tercih gibi görünüyor. Daha adil, daha hoşgörülü, daha yalansız, daha insani şartlarda yaşayabileceğimiz bir ülke. Tabi bu tip ülkeler oldukça az. Oralarda da ırkçılık ile karşılaşma riski var tabi. Hadi ırkçılık olmayan bir yere gittik diye düşünelim. Bir şekilde de hayatımızı kurduğumuzu düşünelim. Evet, sorun çözülmüş gibi görünüyor. Sevdiklerimizi ayda yılda bir görürüz, Türkiye çilesi bitmiş olur. Evet, bu hiç fena değil.
Bir diğer seçenek ne olabilir düşünelim. İnsanlardan uzakta bir yerde yaşamak. Yine Türkiye’de ama herşeyden uzakta. Hiç haber almadan devam etmek. Elbet bir yerlerden dokunuyorlar ama yani sizi size bırakmama gibi bir durum var. En olmadı astronomik vergilendirme sistemi ile iliğinize kadar sömürüyorlar. Zaten en büyük problemlerden biri bu vergilendirme sistemi. Dünyanın hiç bir ülkesi, bu kadar acımasız bir vergi sistemi ile insanlarına eziyet etmiyor. Ama Türkiye bu konuda o kadar uzmanlaşmış durumda, o kadar hissisleştirildi ki gık bile denmiyor.
Seçeneklerin bir diğer ise, bu hali kabul edip, bu sistemin içinde dönüp durmak. Herşeyin farkında olmak ama hiç bir şey yapamamak. Oy ver kurtul diyebilirsiniz ama bunu da yapıyoruz fakat kurtulamadık. Ömür yarılanacak hala aynı çamurdayız. Değişen bir şey göremiyorum. Sanırım bu seçenek hepten zor bir seçenek. Psikolojinizi en fazla alt üst edecek seçenek bu. Ama şu an için en olası olan da bu seçenek. Çünkü para kazanmalıyız, bunun içinde şehirde yaşamalıyız. İster istemez bu çarkın içindeyiz.
Yasaklamanın Mantığı
Yazımın konusuna gelecek olursak, bunun bir mantığı yok arkadaşlar. Yasaklamanın mantığı, daha doğrusu mantıksızlığı olabilir. Yasaklama korkunç derece kötü, yanlış, ahlaksız ve insani olmayan bir şey. Bunu yapan her ülke gerilemeye mahkum. Bunu yapan her yönetim, korkudan, saldırganlıktan, şiddetten ve insani olmayan her tip nemadan beslenen bir yönetim biçimi haline geliyor. Sizden ricam, 2. Dünya Savaşı öncesini bir okuyun. Avrupanın o dönemine bir bakın. Antisemitizm tüm avrupada yaygındı bunu biliyoruz. Holokost olmasa da bir şey yapacaklardı bu açık. Bir diğer konu ise sürekli olarak konulan yasaklar. Sertleşen bir yönetim biçimi ve konulan yasaklarla insan yaşamına müdehale edilmesi. Bunu o kadar basit şeylerle başlatmışlar ki kimse farketmiyor. İlk önceleri gereklilik gibi görünüyor. Ama sonrasında gelinen noktayı hepimiz biliyoruz. Tarihi okuyun arkadaşlar. Zaman ayırın ve okuyun. Sürekli bir tekrar içine giren bu dünyanın, ne kadar büyük acılar yaşadığını ve yaşayacağını öğrenin.
Hitler bu yasakların olması gereken bir gereklilik, olmazsa olmaz olarak görüyordu. Franko koyduğu yasakların, elzem olduğunu düşünüyordu. Mussolini uygulattığı yasakların, halkı için gerekli olduğunu söylüyordu, Stalin, daha fazla özgürlük için bu yasakların olması gerektiğini savunuyordu, Saddam, bu yasaklarla Amerikan emperyalizmini engelleyebileceğini sanıyordu. Kısacası bu zoraki liderlerin hepsi yaptıklarının doğru olduğunu, halklarına daha fazla özgürlük getireceğini sanıyorlardı. Yasaklarla getirdikleri tek şey yıkım oldu.
Peki, Türkiye bu şekilde devam ederek ne bulmayı umuyor? Daha iyi bir ekonomi? Daha fazla özgürlük? Daha iyi bir ülke? Daha mutlu insanlar?
Sizce bu yönetim biçimi ile Türkiye ne bulabilir?